Barış Terkoğlu'nun yazdığı dünürler Altınbaşlar ve Sarıgüller mi!
“Paranın üstüne yattı" denen dünür, “gerçekte var olmayan ve faal halde bulunmayan gemi, yat ve benzeri deniz araçlarına usulsüz yöntemlerle akaryakıt almak ve bu akaryakıt üzerinden haksız kazanç elde ederek vergi kaçırmak" ile suçlanıyordu
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, son döneme damgasını vuran akaryakıt kaçaklığı operasyonlarının perde arkasını yazdı...
Sosyetik evliliğin sırrı
Bu tuhaf hikâye bize şunu gösteriyor. Biz kamuoyu önünde onların evliliklerine bakıyoruz. “Politikacının oğlu ile işadamının kızı evlendi” diye magazin basınında fotoğrafları izliyoruz.
Gelgelelim, arkada büyük bir ticari ortaklık kuruluyor.
Bir dünürün politikadan, ihalelerden, komisyondan topladıkları öbür dünürün holdinginde toplanıyor.
“Param sende kalsın” düzeninin sigortası “evlilik” oluyor.
Ya sigorta atarsa? Yani masal gibi düğünle evlenen oğlanla kız “biz anlaşamıyoruz” derse?
İşte işler bu noktada karışıyor. Yüzükleri çıkarmak kolay. Tek celsede nikâhı bitirmek bile. Ama bir deneme yapın, elinizdeki kâğıt parayı ikiye bölün.
O kadar kolay mı?
Karşımda oturan kişi “hiç kolay olmadı” diyor.
Aslında kız birkaç kez “ayrılmak istiyorum” demişti.
Özel hayatları bizi ilgilendirmez, politikacının oğlunun çeşitli maceraları magazin basınına düşmüştü.
Kızın her teşebbüsünde aileler devreye girmiş, “evlilik sürsün, ortaklık büyüsün” denmişti.
Evlilik her şeye hatta “şiddetli kavgalar”a rağmen kâğıt üzerinde sürdü.
Ama o da bir yere kadar.
Artık politikacının oğlu da devam etmek istemiyordu.
Kadının “boşanalım” önerisine bu kez “peki” dedi.
Mahkemeye gidip, sessiz sedasız ayrıldılar.
‘Sen görürsün’e dönen olay
Ama işleri ayırmak o kadar kolay mı?
Ofisleri bile aynı binadaydı. Biri üstte, biri alttaydı.
Evliliğin parçası olduğu ortaklıkta nikâhın bitişi işleri daha da ağırlaştırdı.
Ünlü politikacı, bir gün dünürünü, pardon “eski dünürü”nü aradı.
Öküz ölmüştü, ortaklığın da sonu görünüyordu. “Şu bizim paraları artık alabilir miyim” dedi.
Tatsız bir konuşmaydı.
Konuşmadan sonra biraz aldı da. Ama aldığı kendi söylediğine göre “devede kulak”tı. “Paramı ver” ısrarları oyalamaya dönüştü.
Öyle ya “dünür” artık “eski dünür” olunca nezaket de tatile çıkıyordu.
Sonunda olaya eski devrin bir başka kudretli politikacısı karıştı.
“Eski dünürüm paramı vermiyor” diyen politikacıyla aynı dönem siyaset yapmışlardı.
Daha da önemlisi babalarının soyadlarını kullanarak yükselen çocukları da yakın arkadaştı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu.
Kudretli politikacı, gelinin babasını aradı.
Eski dünürün alacağını istedi.
İşin ilginci, istediği para konuşulan paradan daha fazlaydı. Kamu ihalelerinin komisyonuna, yeni komisyonlar eklenmişti. O telefon konuşması da tatsız oldu. “Sana ne oluyor” diye özetlenebilecek bir şekilde bitti. Olay “sen görürsün”e döndü.
Yargının önüne düşen dosya
Çok paran olacak da haram bulaşmayacak!
Aile mimli bir aileydi. Daha önce çeşitli kereler alengirli işleri nedeniyle soruşturulmuştu.
Ne tesadüf tam da bu dönemde bir dosyası yargının önüne düştü.
Üstelik işin içinde yine marinalar, yatlar, gemiler vardı.
“Paranın üstüne yattı” denen dünür, “gerçekte var olmayan ve faal halde bulunmayan gemi, yat ve benzeri deniz araçlarına usulsüz yöntemlerle akaryakıt almak ve bu akaryakıt üzerinden haksız kazanç elde ederek vergi kaçırmak” ile suçlanıyordu. Bir sabah kapısı çalınıp gözaltına alındı. Sadece kendisi ve kardeşi değil, gözaltı sayısı 39’du.
Bu tuhaf denk geliş hep kafaları karıştırdı. Ailelerin operasyon sonrası “helalleşmesi” soruları daha da artırdı. İşin ilginci, operasyon sonrası sanki bir güç devreye girmiş, ortalığı sakinleştirmişti.
Zira, akaryakıt kaçakçılığının dosyasının esası “Suç Örgütü Kurmak, Yönetmek ve Üye Olmak, Nitelikli Dolandırıcılık ve Resmi Belgede Sahtecilik” gibi ağır suçlamalardı.
Ama 39 kişinin (kimi adli kontrolle) 39’u da serbest bırakılmıştı.
Hızlı başlayan dosyada aylarca pek hareket de olmadı.
Bu nedenle gözaltı da bırakılma da politik müdahalelere yoruldu.
Yazıyı yazmadan önce konuşmaya çalıştığım, ancak önemli aktörlerinin kapı-duvar olduğu Muz Cumhuriyeti’ndeki hikâye özetle böyle...
Doğada hiçbir şey sebepsiz var olmuyor. Mafya ve çeteler de böyle. Kamu ihalelerinin birilerinin zenginleşme aracı olması, paranın kirlenmesi, üstüne yatma ve çökme düzeninin olağanlaşması, adaletin hukuk yerine “ağabeyler” eliyle dağıtılması, yargının siyasi ve ticari hesaplaşmanın aracı haline gelmesi, mafya-çete düzenini kalıcı bir rejime dönüştürüyor.
Biz ise video beklerken arkadaki sistemi bir türlü konuşmuyoruz.
Haliyle, 10 yıllık periyotlarla, aynı adamları aynı olayları aynı çatışmaları tekrar tekrar konuşuyoruz.
Parmak kanayınca unutmuyoruz da bir milletin gözünün önünde patlayan cerahat günlerdir akıyor.
Sineklere ya da dikenlere kızmayın. İzlemek yerine değiştirmeye başladığınızda belki de onlara da teşekkür edeceksiniz.
YORUMLAR
Yorum Yap