Barış Terkoğlu yazdı: 'Kule'de toplu 'seks buluşması'
Barış Terkoğlu bugünkü yazısında, Hakkında organize suç örgütü yöneticisi olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılan Sedat Peker'in gündeme getirdiği Aliye Uzun'a dikkat çekti.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, "‘Gardırop Erdoğancılığı’ ve ‘reisçilik putu’" başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Terkoğlu bugünkü yazısında, Hakkında organize suç örgütü yöneticisi olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılan Sedat Peker'in gündeme getirdiği, AKP'nin eski Beşiktaş Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Aliye Uzun'a dikkat çekti.
Terkoğlu, İranlı uyuşturucu kaçakçısı Naci Şerifi Zindaşti ile eski AKP Milletvekili Burhan Kuzu'yu tanıştırdığını söyleyen Aliye Uzun'un, Zindaşti ile olan dava dosyalarındaki ilişkisini anlattı.
Konuya dair Zindaşti'nin ifadelerine yer veren Terkoğlu, "Türkiye’nin ünlü “kuleleri”nden birinde, haftada 1-2 yaşanan partide, hangi siyasetçiler hangi zavallı kadınlar vardı bilmiyoruz. Ancak tüm parçalar yan yana gelince, “iş takipçileri”nin olağanüstü ricaları için Cumhurbaşkanlığı hattını bile kullanan Burhan Kuzu’nun, içinde bulunduğu şartları daha iyi anlıyoruz." diye belirtti.
Terkoğlu'nun yazısının ilgili bölümü şöyle:
Gerçekten de Uzun, daha önce söylediği bir şeyi tekrar etti. “Zindaşti’nin ülkemize yatırım yapacağını düşündüğüm için Burhan Hoca ile tanıştırdım” ifadeleriyle bağlantının kendisini olduğunu kabul etti.
Geçen yıl İsmail Saymaz’a verdiği röportaj sayesinde ilişkinin bu kadar olmadığını da anlıyorduk. Zindaşti’yle gönül ilişkisi sorulduğunda “öyle bir şey oldu” demiş, “flörtleşme gibi” diye devam etmişti.
“Teşkilattan Aliye Hanım”ın Zindaşti’yle daha derine inmesi sadece “duygusal” değil...
Uyuşturucu Baronu Zindaşti’yi, Aliye Uzun üzerinden Burhan Kuzu ile buluşturan görünür rica “vatandaşlık”tı. Şimdi çarşıda pazarda dağıtılan Türk vatandaşlığı, Zindaşti’ye verilmiyordu. Sebebi de sır değil. Tonlarca uyuşturucu ile yakalanan, Ergenekon kumpasında Zekeriya Öz’ün gizli tanığı olan, adı bir dizi cinayetle anılan adama neyse ki devletin güvenlik bürokrasisi vatandaşlığı uygun bulmamıştı! İşte bu durumda Burhan Kuzu devreye girmiş, aldığı ihale mafyanın pençesine düşmesiyle sonlanmıştı.
MAFYANIN AĞINDAKİ KUZU
Bedava sanmayın. Bu iş farklı bir yolla oluyor. “Okunmayan ama çok kazandıran dergi” dedik ya. Zindaşti, Aliye Uzun’un vatandaşlık işi için 650 bin lira istediğini, Uzun’un dergisine 100 bin lira verdiğini söylüyordu. “İş takibi ve danışmanlık yapıyorum” diyen ve bunu da para karşılığı yaptığını söyleyen Uzun, hem vatandaşlık işini hem de dergiye verilen parayı kabul etti.
Burhan Kuzu, “iş takibi” yapan Uzun için kritik bir istasyondu. Zira Cumhurbaşkanlığı hattından açtığı telefonlarla bir dediği ikiletilmiyordu. Bunları da aslında hem Burhan Kuzu hem muhatapları kabul etti. Zindaşti’yi bırakan hâkim de bırakmayan hâkimler de, kendilerini Burhan Kuzu’nun aradığını açıkladı. Burhan Kuzu Zindaşti’nin vatandaşlığı için aracılık ettiğini de hâkimleri aradığını da itiraf etti. Sedat Peker’in videolarından sonra, gazetemizde, Zehra Özdilek’in haberinden öğrendik ki, Burhan Kuzu yalnız Zindaşti’nin değil, onun kanlısı Orhan Ünğan’ın da işlerini görmüştü.
Peki Burhan Kuzu, bu illetin pençesine nasıl düştü? Onu da öğrendik. Zehra Özdilek’in haberi, “Naci bana kumpas kurdu” diyen Burhan Kuzu’nun özel hayatına dair bir kaset çekildiğini ve kendisine bununla şantaj yapıldığını ortaya çıkarıyordu. Görüntüler, polisin operasyonuyla Zindaşti’nin telefonundan çıkmıştı.
ZİNDAŞTİ’NİN KUCAĞINDAKİ FOTOĞRAF
Aliye Uzun’a tekrar dönelim. Peker’e verdiği cevapta, Zindaşti’den şikâyetçi olduğunu söyledi. Tutanağını da gösterdi. Gerçekten de 26 Mart 2016 tarihinde, Sarıyer Asayiş Büro Amirliği’ne, Zindaşti’yi şikâyet etmişti.
Neden mi? Sebebi o gün yaşanan bir silahlı çatışma.
Uzun ile Zindaşti, al-verli ilişki kurarken, o günlerde sahiden birbirine düştü. Zindaşti, taahhüt ettiği parayı vermeyince, Aliye Uzun ondan ilginç bir şekilde intikam aldı. Zindaşti, iki gün sonra, 28 Mart 2016 günü, polise verdiği ifadede kopuşlarını şöyle anlattı:
“Yeğenime Aliye Uzun’u arattım. Kimliğin henüz çıkmadığını, kimlik çıkmadan da herhangi bir ödeme yapmayacağımızı söylettim. Aliye Uzun da kucağıma oturduğu fotoğrafı internete koyacağını söyledi. Bir süre sonra yeğenim olan Emel D. aradı. ‘Dayı Aliye senin uygunsuz fotoğraflarını yayımlamış’ dedi. Aliye’yi arattım. Aliye ‘Beni ve partimi karşınıza almayın, benim dergimin vergisini ödeyin’ dedi.”
Zindaşti’nin yeğeni de bunu doğruladı. Yalan söylüyorlar diyebilirsiniz. Ancak Aliye Uzun tarafı da hikâyeyi doğruluyor. Uzun ile aynı gün ifade veren, “iş arkadaşı” Ömer Erdal Akkartal da şantaj olayını şöyle anlatıyor:
“Aliye Uzun aradı. Telefonu açtığımda Aliye ağlıyordu. İranlı olduğunu bildiğim Naci (Zindaşti) isimli şahsın kendisini aradığını, Naci ile çekilmiş fotoğrafını Twitter’da paylaştığı için hakaretler ettiğini, tehdit ettiğini söyledi. Bunun üzerine Naci’nin kullandığı telefonu aradım.”
Aliye Uzun’un kucak fotoğrafıyla Zindaşti’ye şantaj yapmasının ardından, telefonda iki erkek kavga etti. Ardından Sarıyer’de silahlı çatışmaya girdiler. İşte Aliye Uzun’un “Zindaşti’den şikâyetçi oldum” dediği hadise buydu. Yani artık olmak zorundaydı!
‘KULE’DE TOPLU SEKS BULUŞMASI
Bu kadar değil...
Zindaşti, kucağındaki Uzun ile tanışıklığını da anlattı:
“Arkadaşlarımla haftada bir iki defa âlem yaparız. (...) Aliye’yi aradım ve 6-7 kız için kendisiyle kız başına 500 Avro’dan anlaştık. Aliye kızlarla birlikte daireme geldi. Misafirlerim Aliye’nin getirdiği kızları seçip odalarına geçti. Bana da Aliye Uzun kaldığı için onunla ilişkiye girdim. Aliye Uzun ile bu şekilde tanıştım.”
Türkiye’nin ünlü “kuleleri”nden birinde, haftada 1-2 yaşanan partide, hangi siyasetçiler hangi zavallı kadınlar vardı bilmiyoruz. Ancak tüm parçalar yan yana gelince, “iş takipçileri”nin olağanüstü ricaları için Cumhurbaşkanlığı hattını bile kullanan Burhan Kuzu’nun, içinde bulunduğu şartları daha iyi anlıyoruz.
KUZU’NUN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜNÜN KAYNAĞI
Seks partileri, şantaj, mafya, uyuşturucu, çatışmalar, cinayet ile örülü hikâyenin özeti Aliye Uzun’un anlattığı pankartta gizli. Türkiye, “iş takipçisi” olan, “partimi karşınıza almayın” diyerek iş gören Uzun’u, 15 Temmuz’un 2. yıldönümünde Trump Towers’tan sallandırdığı “1. Başkan Erdoğan” pankartıyla tanıdı. Erdoğan’ın resmi, “Reis sloganları”, “din-iman-vatan-millet” edebiyatı bu çürümenin örtüsü olmuştu.
Ölümünüzdeki şüphenin kaynağı genellikle yaşamınızdaki şüphedir. Şüpheli bir hayat süren Kuzu’nun “ecel saati”ne doğal olarak kimse inanmadı. Hele Kuzu ile neredeyse aynı gün, onunla fotoğraflarıyla gündeme gelen Fatma Mavi isminde bir kadın öldürülüp cinayete yangın süsü verilince, işler daha da karmaşıklaştı.
Bir zamanlar putlara savaş açtıklarını söyledikleri bir “dava”ları vardı. İktidarda olmak, o davanın yerine; gücün, paranın, makamın putlarını koydu. Kaçınılmaz; “dava” denilen içi boşalmış hikâye, artık “gardırop Erdoğancılığı”na dönüştü. “Mana”; yerini Aliye Uzun’un başkan pankartına, masasındaki AKP logolu bardağa, anahtarlığındaki maskota bıraktı. Tapılan “Reisçilik putu”, “maneviyat” dedikleri değerlerin çekici oldu. “CeHaPe zihniyeti reisimizi öldürmeye çalışıyor” diyen Aliye Uzun’un çekici de videosundaki “Arabama binip Ankara’ya gidiyorum, bakanlıklara giriyorum” diyen sözlerinin içinde, devletin zirvesindeki fotoğraflarının ucundaydı.
YORUMLAR
Yorum Yap