Eyüp Sabri Tuncer'in patronunun sıra dışı hobisi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla yaşıt olan Eyüp Sabri Tuncer Kozmetik, bugün üçüncü kuşağın yönetimi başarıyla sürdürdüğü kurumlardan biri. Şirketin yönetim kurulu başkanı olan Engin Tuncer'in ilginç kaçış yeri...
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Hobi olarak başladığı hayvan yetiştiriciliği ve çiftçiliği profesyonel şekilde yapan Engin Tuncer’in şu anda 600 saf ırk sakız koyunu var. Yem bitkisinin yanı sıra, karabuğday ekimi de yapan Tuncer’in, Manisa’da da bir zeytinliği bulunuyor.
Dünya'dan Fatoş Bozkuş'un haberine göre şirketin yönetim kurulu başkanı olan Engin Tuncer, işin içinde yetişmiş bir yönetici. Sektörde 30 yılı aşkın tecrübesi olan Tuncer, bu görevinin yanı sıra Yüzyıllık Markalar Derneği ve Türkiye Binicilik Federasyonu’nda başkanlık görevini yürütüyor. Pandemiyle birlikte iyice yoğunlaşan iş temposuna bir de bu sivil toplum kuruluşu yöneticilikleri eklenince koşuşturması iyice artan Tuncer için Çeşme’deki çiftliği bir kaçış noktası...
Çiftçiliğe bir hobi olarak başlayan ve keçi sütünün yararlarını öğrenince keçi alarak hayvan yetiştiriciliğine de girişen Tuncer, araştırmaları sonucunda nesli tükenen sakız koyunlarına merak saldığını anlatıyor. Tuncer’in Manisa’da da bir zeytinliği var. Buradaki zeytinlerden yapılan zeytinyağlarını eşine dostuna hediye ettiğini söyleyen Tuncer’in, her ne kadar bu işlere hobi olarak başlasa da, profesyonel çiftçi olarak çiftçi kayıt sisteminde kayıtlı.
Pandemi yaşam rutinlerinizde bir değişime neden oldu mu?
Sizin de söylediniz gibi çok çalışmak zorunda kaldık. Fabrikada üretimi üç vardiyaya çıkardık, yeni personel alımı yaptık. Bu hibrit çalışma modeliyle birlikte mesai anlayışları değişti. Ben de mesai saatleri dışında da toplantı yapar hale geldim. Pandemi öncesi online görüşme platformlarında toplantı yapmayan biriyken, şimdi neredeyse birçok toplantıyı çevrimiçi yapar oldum.
Bu süreçte hijyen, maske ve mesafe konusunda ekstra bir çabanız oldu mu?
Herkes gibi ben de bu konularda çok dikkatiydim. Ancak aşı olan kişilerin de virüs bulaştırabileceği konusunda bilgim yoktu. Aşı olanlarla yakın temas kurdum.
Ve ağustos ayında ben de COVID oldum.
İyileşme sürecinizi nasıl geçirdiniz?
Aslında iyileşme sürecimi Türkiye Binicilik Federasyonu başkanlık seçimleri nedeniyle hızlı geçirdiğimi söyleyebilirim.
Bildiğim kadarıyla sizin binicilik geçmişiniz yok. Federasyon başkanlığına nasıl aday oldunuz?
Benim oğlum 7-8 yıldır at biner. O zamanlar iki atımız vardı. Bu nedenle kulübe çok gidip geliyordum. Tabiat Binicilik Merkezi tarafından Pony Ligi yapma niyeti bana iletildi ve sponsorluk teklif edildi. Sadece sponsor olmak yerine bu işi bir festival havasına sokmak için çalıştık. Türkiye Binicilik Federasyonu himayesinde ve Eyüp Sabri Tuncer sponsorluğunda yapıldı ilki. Herkes çok memnun kaldı. Sonra neden siz federasyon başkanı olmuyorsunuz diye yönlendirmeler yapılmaya başlandı. Çiftlik sahiplerinden veterinerlere ve eğitim veren kişilere kadar farklı bir yönetim ekibi oluşturduk. Hem ekibimiz hem işe yaklaşımımız itibar gördü ve seçimi kazandık.
Hayvancılıkla ilgili merakınız bununla sınırlı değil bildiğim kadarıyla.
Evet. Yaklaşık 15 yıl kadar önce Çeşme’de geçerken 65 dönümlük bir arazi aldık. Etrafını çevirdik.
Burada ne yapabiliriz diye bakarken keçi yetiştirebileceğimiz geldi aklımıza. Organik olarak keçi sütü, keçi peyniri üretebilirizdedik. Zaten organik ürünlere merakımız var. Sebzemiz hep Çeşme’den geliyordu. İlk etapta 10 keçi aldık. Araziye koyduk, büyük arazide keçiler kayboldu. Biraz daha alalım dedik Hatay’dan Halep Keçisi aldık. 50 önce aldık sonra biraz daha aldık ve bir anda hayvan sayısı 900’e çıktı. Keçiler kocaman oldu, bakımı konusunda zorlanmaya başladık. Çiftlikte çalışanlarda da bir sirkülasyon olunca keçileri 10’ar 20’şer köylülere sattık. Ben o ara araştırma yaparken sakız koyunları ilgimi çekiyordu. Yerli bir ırk. Ege Üniversitesi iş birliği ile saf ırk 12 tane koyun bulduk. Yani en iyi genleri bira raya getirdik. Bugün sakız koyunu sayımız 600’e ulaştı. Bu koyunların sütlerini fabrikalara veriyoruz. Yaklaşık bir hayvandan yıllık 450- 600 litre süt elde ediyoruz. 12 tane de ineğimiz var. Jersey cinsi bu inekler, en iyi sütü onlar veriyor. Besi hayvanı değil. Az süt veriyor ama en kaliteli süt onların sütü.
Sizin hayvancılıkla başlayan maceranız ekip biçmekle de devam etti sanırım.
Evet, hayvan sayısı artınca kendi yem bitkimizi üretmek zorunda kaldık. Bizim 100 dönüm daha yerimiz vardı ekime müsait orada kendi yem bitkimizi yetiştiriyoruz. Dışa bağımlılığı devam eden ve gündemde olan hormonlu GDO’lu yem ve tohumların uygulamasını bertaraf ediyoruz. Ben bu işi bir sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorum. Otomasyon konusunda da ciddi yatırım yaptım. Ayrıca kendime orada kalacağım bir yer de yaptım.
Manisa Akhisar’da da zeytin bahçeniz var? Orayı ne zaman aldınız?
2011 yılbaşında Manisa’da gezerken güzel bir zeytin bahçesi buldum. 50 dönüm bu araziyi satın aldım.
Zeytinyağı üretiyor musunuz? Bu ürünleri markalaştırma niyetiniz var mı?
Zeytinyağı üretiyoruz, evin ihtiyacı kadar ama... Eşimiz dostumuz için özel etiket yaptım. Bazı özel günlerde onlara hediyelik gönderdiğimiz oluyor. Ama bunu markalaştırma ya da yüksek adette şişeleyip satmak gibi bir düşüncem yok.
Eşiniz ve çocuklarınızın hayvancılık ve çiftçilik konusunda merakı var mı? Onlar da sizin kadar ilgileniyor mu çiftlik işleriyle?
Çocukların ne zeytinliğe ne hayvancılığa ilgisi yok. Eşimin merakı var. O paylaşıyor benimle bu hobimi. Doğa ve hayvanların insana huzur veren bir etkisi var.
DÖRDÜNCÜ KUŞAK DA İŞİN İÇİNDE
Üç çocuğu olan Engin Tuncer, çocuklarının eğitim ve kariyer rotalarını belirlemede çok müdahaleci olmadığını söylüyor.
“Dünyada her meslekten insana ihtiyaç var” diyen ve çocuklarına da canları ne istiyorsa onu yapmalarını söyleyen Tuncer, dördüncü nesilden kızının şirkette hali hazırda çalıştığını diğer çocuklarının eğitim hayatının devam ettiğini anlatıyor.
Babasının 65 yaşında işleri kendisine bıraktığını hatırlatan Tuncer, “Yeni neslin kavrama ve iş yapış şekilleri farklı oluyor. Bir önceki nesil ya engel oluyor ya da kenardan bakmak istemiyor. Ben bakıyorum bazı şirketlerde 90 yaşına gelip bir sonraki nesle tam sorumluluk vermemiş kişiler görüyorum. Bunu doğru bulmuyorum. Zamanı gelince işi çocuklara bırakacağım. Ama tabi kurumsallaşmış bir yapı önemli. İş çocukların ama eğer işin içinde olmak istemezlerse şirketi önümüzdeki yüzyıllarda da ayakta tutacak sistem ve yapılar olmalı” diyor.
YORUMLAR
Yorum Yap