Gayrimüslim satıcıdan Rona Yırcalı'ya ders: Ucuz olan pahalıdır
Yarım asrı aşan iş hayatında, sanayici ve bankacı kimliğinin yanında sivil toplum kuruluşlarında oldukça aktif çalışmalar yürüten sanayici Rona Yırcalı'nın unutamadığı ders...
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
?Rona Bey, Balıkesir ile özdeşleşmiş bir iş adamısınız. Oradan başlayalım mı?
Balıkesirli bir aileden geliyorum. Dördüncü nesil Balıkesirliyim. Dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yatırımlarımız var. Ama Balıkesir’den kopmadık. Ticari merkezimiz Balıkesir’de. Balıkesir’in ekonomik, sosyal ve siyasi hayatıyla yoğrulmuş bir aileyiz. Hem anne hem baba tarafından göçmeniz. İlk geldiğimiz zaman Yırca köyüne yerleştirmişler bizi. Bugün de Soma’ya bağlı bir yerleşim yeridir Yırca. Sonra Balıkesir’e intikal etmişiz. Yırcalızadeler, Soyadı Kanunu çıkınca Yırcalı soyadını almışlar.
Sanayiciliğimiz epey eski. 50 seneden fazla süredir iş hayatının içindeyim. Oğullarımla beraber işleri yürütüyorum. Sabah işe gelip akşam ayrılan bir kişiyim. Benim yaş grubumdakilerin yüzde 95’i emekli olmuş vaziyette. Ben de bunu çok düşündüm ama şimdilik böyle devam ediyorum.
Ayrıca odalar ve diğer sivil toplum kuruluşlarında da oldukça aktifsiniz.
1970 yılında Amerika’dan tahsilden döndüm. Askerliğimden sonra 1973 yılından beri odaların ve borsaların içinde bir hayatım oldu. Bu benim tercihimdi. Halen DEİK’te devam ediyorum. İş hayatımın başından itibaren Odalar Birliği camiasının içinde oldum. 1981’de Balıkesir Sanayi Odası’nı kurdum. Ondan sonra da Odalar Birliği camiası içinde oda başkanlığı ve Odalar Birliği yönetim kurulu üyeliği, başkan yardımcılığı, en sonunda başkanlığını da yaparak ayrıldım. Çalışmalarımı uluslararası camiaya taşıma imkânım oldu. Paris merkezli International Chamber of Commerce’de Rahmi Koç’tan sonra vazife almak imkânı olan ikinci Türk’üm. Onun paralel kuruluşu durumundaki Dünya Odalar Federasyonu’nda da başkanlık yapan ilk Türk olmak şerefine ulaştım.
Bugün genç arkadaşlarımızın bu tür sivil toplum kuruluşlarına fazla vakit ayırmadığını görüyorum. Bunun çok mahzurlu olduğunu düşünüyorum. Tabii bu bir tercih meselesi. Bu aktiviteler çok fazla vakit alan aktiviteler elbette. Bugün de TEMA’daki mütevelli heyeti üyeliğimi ve Türk Eğitim Vakfı’ndaki (TEV) yönetim kurulu başkanlığımı halen devam ettiriyorum. Bunları toplarsanız hem çok seyahat icap ediyor hem de çok zaman ayırmak gerekiyor. Bunu yaparken tabii insanların kendi ailesinden ve kendinden zaman çalmayı dengelemesi lazım. Ben bunu pek yapamadım. Bu işleri yaparken kendime ve aileme çok vakit ayıramadım. Geriye dönüp baktığım zaman acaba bu işleri biraz daha dengede tutmak imkânım olmaz mıydı diye hep düşünürüm. Onun için bugün gençlere “Kendinize zaman ayırın. Ailenize zaman ayırın. Kendi ana işinizin de yanında bazı şeylere muhakkak zaman ayırın” diye devamlı söylerim. Bu arada tabii gerek Odalar Birliği’nde gerek Dünya Odalar Federasyonu’ndaki vazifelerim sırasında birçok insanla tanışma imkânım oldu iş dünyasından. DEİK’teki İcra Kurulu Başkanlığım sırasında da birçok siyasetçiyle tanışma imkânım oldu. Bu da tabii insana çok değişik bir bakış zaviyesi veriyor.
İmajını ve hedeflerini asla kaybetmedi
Sivil toplum çalışmalarınızda TEV’in ayrı bir yeri var.
Ticarette, sanayide, odalarda birçok faaliyette bulundum. Hepsinin tabii ki bana verdiği bir kıymet var. Fakat benim yaptığım işler içinde en önemlisinin ve bana en çok gurur vereninin TEV çalışmalarım olduğunu söylemek istiyorum. Tabiatiyle büyük bir teşkilat. Çok vakit alıyor ama insana verdiği haz çok farklı. Bizden burs alan insanların sonradan gelip de bizimle beraber kendilerinden sonra geleceklere hizmet etmeyi istemeleri çok önemli. 1967’de kurulduğundan bu yana 250 binden fazla burs vermiş vaziyetteyiz. 30’dan fazla eğitim kuruluşunu Türk eğitimine sunduk. İmajını ve hedeflerini asla kaybetmemiş olan çok önemli bir kuruluştur TEV. Türk gencinin eğitimi için çalışmaya devam etmektedir.
TEV’e dair bir anınızı anlatabilir misiniz?
Rahmetli Vehbi Koç Türkiye’nin her tarafından 202 iş insanını ve o şehirdeki kanaat önderlerini bir araya getirip böyle bir yapı oluşturmuş ve bütün Türkiye’ye yaymış. Benim rahmetli pederim de kurucularından biriydi.
Vehbi Bey bir yemekte bana TEV’in yönetim kuruluna girmemi teklif etti. ‘Hay hay efendim’ dedim. O yemekte o zamanki Türk Eğitim Vakfı’nın yönetim kurulu da vardı. Divan Otel’de yemek yiyoruz. “Sen geleceksin burada bedava vazife yapacaksın” dedi. ‘Peki’ dedim. “Bazı katkıların da olacak” dedi. ‘Peki, efendim, nasıl isterseniz’ dedim. Orada vakfın müdürü arkadaşımız da vardı, sonradan vefat etti. Onu çağırıp “Sen bir şey isteyecektin, hemen Rona’dan iste” dedi. Bizim bir hanımız vardı. Handa Balıkesir şubesinin açılmasını istiyordu kendisi. “Hemen burada kontrat yapın ve kontrata da kira bedeli yazmayın” dedi. Böylece yönetim kuruluna girmiş olduk.
İnşallah bu sene içinde ilk defa Londra’da TEV’in temsilciliğini açacağız. Bu, bir ilk. Bunu çok önemsediğimi ifade etmek istiyorum bu vesileyle.
Sanayiciliğe dair enteresan bir hatıranız var mı?
Son yaptığımız iki yatırım da nedense Türkiye’nin içinde olduğu önemli kriz zamanlarına denk geldi. Balıkesir’de enerji alanında bir fabrikanın planlamasını yaptık ve yatırıma başladık. Bir kısmı için de bir kredi anlaşması yapmıştık. Temel attığımız zaman 2007-2008 krizi patladı. Ondan sonra epey bir uykusuz zamanlar geçirdik. Dünyadaki krizin bir parçasıydı ama bize de tesir etmişti. Orada tereddüt ettik ama devam kararı aldık. Devam etmemizde bugün hâlâ vazifede olan bazı bankacı arkadaşlarımızın desteği oldu. Bizi cesaretlendirdiler. Devam ettik ve iyi de bir netice aldık. 2016 yılında bir yatırım kararı verdik. Bu da 2017 yılındaki krize denk geldi. Onu da aynı şekilde atlattık. Bunu şunun için söylüyorum. Bankacıların sanayicileri tam desteklemediği çok söylenir. Faizlerin yüksekliğinden dolayı sanayicinin istediği kadar kredi alamadığı veya aldığı krediyi ödemekte zorluk çektiği durumlar olabilir. Biz sanayici olarak önemli destekler gördük. 12 sene başkan olmak üzere 18 yıl kadar Yapı Kredi’nin yönetim kurulunda bulunduğum için bankacı şapkam da var. Orada da bankacı arkadaşlarımızın sanayicileri itham ettiklerine şahit oldum. Bunun da her zaman doğru olmadığını ve hepimizin aynı gemide olduğunu ifade etmek istiyorum.
İş hayatınızda aldığınız önemli bir dersi paylaşabilir misiniz?
Eskiden Amerika’ya gidiş geliş bugünkü kadar kolay değildi. Okumaya gittim ve beş sene geri dönmedim. Türkiye’yi de pek bilmiyordum. Geri dönüp işe başladığım zaman işlerimiz arasında madencilik de vardı. Madenlerde giyilecek türden bir gocuk almam gerekiyordu. Nerede satılır bunlar dedim. Bana Karaköy’de bir yer söylediler. Gittim, gayrimüslim bir vatandaşımıza ait ufak bir dükkân. Alacağımız eşyadan iki kalite mal vardı. Hesaplı olanı seçecekken bu bey dedi ki ben sana bir nasihat vereyim ama bir şartla veririm, bu pahalıyı alacaksın. Tamamsa nasihati söyleyeyim dedi. Tamam dedim. Hiç unutma ki ucuz devamlı olarak pahalıdır dedi. Ben bunu ilk defa duymuştum ve çok hoşuma gitti. Ondan sonraki yatırımlarda veya yapacağım işlerde devamlı olarak biraz daha fiyatlı olsa dahi iyi kalite malzeme kullanmanın, iyi kaliteli insanlarla çalışmanın önemini her zaman için aklımda tuttum ve bu beyle onun vefatına kadar temasım devam etti.
Vehbi Koç: “Sen benden zengin misin?”
Rahmetli Vehbi Bey ile başka anılarınız var mı?
Gerek ailem bakımından, gerek kendi çalışmalarım bakımından rahmetli Vehbi Koç ile münasebetlerim olmuştu. Kendisi 1985 yılında Dünya İş Adamı olarak seçilmişti. Ödül töreni Hindistan’da gerçekleşecekti. Bizim bu konuda Dünya Odalar Federasyonu olarak çok desteğimiz olmuştu. Otel lobisinde törenin başlamasını beklerken servis yapıldı bize. Kalkarken kendisi içilenlerin ücretini ödemek istedi. Efendim müsaade ederseniz ben size ev sahipliği yapayım dedim. Şöyle döndü baktı bana, “Sen benden zengin misin?” dedi. Söylenecek söz kalmamıştı. Bir keresinde de Nakkaştepe’ye yeni taşındığı zaman kendisini tebrike gitmiştim. Dedim ki ‘efendim şehrin içinde böyle bir yer, ne kadar güzel. Hem de yeşillikler içinde’. “O yeşillikler için kaç kişi çalışıyor biliyor musun?” dedi. Ama efendim dedim ne güzel işte. “Ne kadar su masrafı var biliyor musun?” dedi. Bana önderlik yapan bir insandı her zaman için. Bu anılarımızı unutamam.
İşadamları olarak ilk defa Özal zamanında yurt dışına götürüldük
DEİK’in kuruluş yıllarına dönersek...
1980’den önceki durumla 1980’den sonraki durumun ne kadar farklı olduğunu burada bir kere daha ifade etmek istiyorum. 1980’den sonra özel sektör olarak kendi ağırlığımızı hissedebildik. Yani Türk ekonomisi içindeki önemimizi hissedebildik ve ilk defa biz işadamları olarak toplu olarak rahmetli Turgut Özal zamanında organize olarak yurt dışına götürüldük. Kendisi, bakanları, bürokratları ve iş adamlarından oluşan bir uçak dolusu insanla yapılan temasların ne kadar önemli olduğunu görmek imkanım oldu. Kulakları çınlasın Ali Coşkun’la beraber beni çağırdı rahmetli Özal. Ali Coşkun o zaman TOBB Başkanı idi, ben de yönetim kurulunda muhasip üyeydim. Dedi ki “Böyle Japonya’da ve Güney Kore’de dış ekonomik ilişkileri organize eden yarı resmi kuruluşlar var, böyle bir yapı kurun ve ihracatı bu kuruluş organize etsin”. Oturduk çalıştık, organizasyon şemasını yaptık, bütçesini vs. hazırladık, kendisi gördü, kabul etti ve DEİK’in kuruluşu da o şekilde gerçekleşti.
Doğan Selçuk Öztürk/Dünya Gazetesi
YORUMLAR
Yorum Yap