JP Morgan neden hâlâ Türkiye’de? Albayrak’ın kitabındaki iddialar…
Berat Albayrak’ın kitabında suçladıkları arasında Amerikan yatırım bankası JP Morgan da var.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
HalkTV'den Barış Soydan, Berat Albayrak’ın “Burası Çok Önemli” adlı kitabıyla ilgili önemli bir yazı kaleme aldı.
ERDOĞAN YANILTILDI MI?
Albayrak 2018’de göreve geldiğinde ekonomiyi kırılgan ve dış tehditlere (hatta şantaja) açık bir durumda bulduğunu belirtiyor. Özellikle reel sektörün 2010-2017 döneminde genişleyen döviz açık pozisyonunu ve bankaların yurtdışı yerleşiklerle yaptıkları swapları (Para takası), finansal güvenliği tehdit eden unsurlar olarak değerlendiriyor. Oysa bu politikalar Erdoğan’ın başbakan olduğu dönemlerde uygulanmıştı. Yani Erdoğan yanıltılmış mıydı? Bu konuda bir açıklama bulamıyoruz.
RAHİP BRUNSON KRİZİ
Türkiye Albayrak’ın Hazine ve Maliye bakanlığı döneminde, 2018 ve 2020 yazlarında iki kur krizi yaşadı. Albayrak, 2018 yazında yaşanan kur krizini dış güçlerin oyunu olarak değerlendiriyor. “Trump’ın Rahip Brunson’la ilgili attığı tweet’in ardından Londra merkezli uluslararası finansal kuruluşlar sanki bir merkezden talimat almışçasına Türk Lirasına karşı büyük bir saldırı başlattı” diyor ve “Zamanlama manidardı!” notunu ekliyor.
Oysa Trump’ın tweet’i aslında sadece bardağı taşıran son damlaydı. Bardağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2018 Haziran ayındaki seçim öncesi Londra’da yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantılarda verdiği mesajlar doldurmuştu. Erdoğan’ın bu toplantılarda yeni dönemde para politikasını kendisinin belirleyeceğini belirtmesi doların daha o günlerde yükselişe geçmesine neden olmuştu. Başkanlık sisteminde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
SWAP YASAĞI…
Albayrak kur şoku günlerinde Türk bankalarının Londra’daki yabancı yatırımcılarla Swap işlemi yapmasının adeta yasaklanacak ölçüde kısıtlanmasını başarılı bir hamle olarak tanımlıyor. Hatta “Bizim dönemimizin en önemli kazanımlarından birisi, finansal saldırılara karşı verdiğimiz korkusuz mücadele sayesinde kur ve faiz silahını küresel güçlerin ve yabancı finans çetelerinin elinden almak oldu” iddiasını dile getiriyor. Oysa o dönemde Swap sınırlaması, olağanüstü duruma hızlı ve konvansiyonel tedbirlerle yanıt veremeyen ekonomi yönetiminin yan yollara sapması şeklinde okunmuş ve Türkiye ekonomisini gerekirse dış dünyaya kapatmak dahil bazı tedbirleri alma yoluna gidilebileceğine dair endişelerin güçlenmesine sebep olmuştu.
Swap yasağı durumu düzeltmemiş, aksine, durum daha da kötüleşmiş ve bir ay sonra Merkez Bankası faizleri yüzde 24’e yükseltmek zorunda kalmıştı.
EKONOMİ YORUMCULARININ İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİSİ İDDİASI
Albayrak kurdaki oynaklıkları özellikle dış güçlere ve onların yerli işbirlikçilerine bağlarken bir adım ileri gidiyor ve o dönem yorum yapan bazı finansçıların “Yurtdışı istihbarat örgütleriyle ilişkileri devletimiz tarafından tespit edildi” iddiasını dile getiriyor. Ve “Herhalde ilgili kurumlarımız bunların toplumsal algıyı zehirlemesine engel olmak için gereken tedbirleri alıyordur!” diye devam ediyor. Albayrak 2018 Ağustos kur şokundan sonra bir yıldan fazla görevde kalmıştı. Böyle bir durum vardıysa kendi döneminde acaba ne yapıldı? Hangi tedbirler alındı? Alınmadıysa sebebi neydi? Bunun sebebi, ekonomi yorumcularıyla yurtdışı istihbarat örgütlerinin ilişkisine dair somut hiçbir kanıt bulunmaması olabilir mi?
MADEM ÖYLE NEDEN JP MORGAN’LA ÇALIŞILIYOR?
Albayrak’ın kitabında suçladıkları arasında Amerikan yatırım bankası JP Morgan da var. JP Morgan’ın bir rapor yayınladığından bahisle, “Yeni bir finansal saldırının işaret fişeğini yakmıştı” diyor. O dönemde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurumu’nun (SPK) JP Morgan hakkında döviz piyasasında ‘manipülatif işlem’ yaptığı iddiasıyla soruşturmalardan bir ceza veya yasak kararı çıkmamıştı. Basit bir internet araştırmasıyla Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın JP Morgan’la çalışmaya bugün de devam ettiğini ve 2021 yılında bile tahvil ihracı için yetki verdiğini öğrenmek mümkün. Madem öyle Hazine ve Maliye Bakanlığı neden hâlâ JP Morgan ile çalışıyor? Albayrak kendisi gidince yerli milli reflekslerin zayıfladığını ve gerekenlerin yapılmadığını mı söylemek istiyor?
FİKKO OLAYI…
Albayrak kendi döneminde oluşturulan yeni kurumsal yapılara da kitapta vurgu yapıyor. Özellikle Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi’nin kurulması ve faaliyetleri çok kritik adımlar olarak anlatılıyor. Albayrak’a göre bu yapı iyi işliyordu ve büyük reformlar için hayati önemdeydi.
Geçmişteki Finansal İstikrar Komitesi Albayrak döneminde “Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi”ne (FİKKO) dönüştürülmüştü. İlginçtir ki, Albayrak görevden ayrılınca komitenin adı tekrar “Finansal İstikrar Komitesi”ne çevrildi, Bakan Nebati döneminde de bu adla devam ediyor. Acaba bu isim değişikliği neden yapıldı? Lütfi Elvan, Albayrak’ın mirasına sahip çıkmadı mı?
Konuya yakın kaynaklar bunun sadece bir isim değil bir politika değişikliği olduğunu söylüyor. FİKKO merkezi yönetim anlayışını yansıtan bir komite olarak hayata geçirilmişti. Albayrak, FİKKO’yu bağımsız kurumların (Hatta Merkez Bankası’nın) üzerinde, onların politikalarını belirleyen bir yapı olarak düzenlemişti. Bu durum, müzakere ve karar alma mekanizmalarının ortadan kalktığı şeklinde yorumlanmıştı. Lütfi Elvan, FİKKO yapısının Albayrak’ın mikro yönetim (Bazılarına göre aşırı müdahaleci yönetim anlayışının) modelinin bir simgesi olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle ismini bile değiştirdiği söyleniyor…
ENFLASYON VE DÜŞÜK FAİZ…
Albayrak kitabın “Türkiye’nin Kronik Sorunu: Enflasyon” başlıklı bölümünde “Tüm bu adımların neticesinde enflasyonu Ekim 2018’deki yüzde 25.2’lik en yüksek seviyesinden Ekim 2019’da, yani bir yıl sonra yüzde 8.6 seviyesine indirmeyi başardık; tarihi bir başarı kazanarak finansal ve makroekonomik istikrarı yeniden tesis ettik” diyor. Değinmediği nokta, 2019’da enflasyonda yaşanan düşüşün arkasında Merkez Bankası’nın 625 baz puanlık sert faiz artırımının bulunmasıydı.
Hatırlayalım, Eylül 2018’de Merkez Bankası 625 baz puanlık bir faiz artışına gitmiş ve Temmuz 2019’a kadar bu seviyeyi korumuştu. Enflasyonun sıkı para politikası ve baz etkisiyle Eylül-Ekim 2019’da tek haneye gerileyeceği zaten biliniyordu. Bu dönemde Merkez Bankası başkanı söz dinlemediği gerekçesiyle görevden alınmış ve faiz indirimlerine başlanmıştı. Bu sayede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz neden enflasyon sonuçtur” tezi ispatlanmaya çalışılmıştı. 2019 ve 2020 yıllarında arka arkaya yapılan faiz indirimleri Merkez Bankası’nın rezervlerinin tükenmesine ve enflasyonun yeniden yükselişe geçmesine yol açacaktı.
Albayrak bu dönemde izlenen düşük faiz politikasını kitapta savunuyor ve faiz artışlarını genellemeci bir yaklaşımla “yüksek faiz politikası” olarak yaftalıyor, yüksek faiz politikasının uygulanmasının çok kolay olduğunu belirtiyor. “Sizi hiç yormaz, reel faizi yüksek bir seviyeye çeker ve durup sonuçlarını izlersiniz” diyor.
Oysa faiz artırımları veya genelde para politikası adımları sadece kısa süreli bir etki ile politika yapıcılara sadece zaman kazandırır; olağanüstü oynaklıklar bir süre için kontrol altına alınır. Asıl mesele, makroekonomik dengeleri düzeltecek önlemleri almak, maliye politikası, makroihtiyati tedbirler ve diğer politika alanlarında adımlar atmak, yapısal reformlar yapmaktır. AKP iktidarında işin bu tarafı hep eksik kaldı. Faiz artırımına gidildiği dönemlerde de (Örneğin Berat Albayrak’tan sonra ekonomi yönetimini üstlenen Lütfi Elvan-Naci Ağbal döneminde) yapısal tarafta hiçbir şey yapılmadı…
REZERVLER…
Albayrak kendi döneminde Merkez Bankası rezervlerinin güçlü olduğunu, hatta daha güçlendirildiğini de savunuyor. Oysa bu dönemde faiz indirimleriyle kontrolden çıkma sinyalleri veren doları baskılamak için Merkez Bankası rezervlerinden yüklü satışlar yapıldığı biliniyor. Bunun sonucunda Swap hariç net rezervler ilk kez Mayıs 2020’de eksiye düşmüştü. Rezerv satışlarına rağmen 2020 yazında dolar patlamış ve 7 TL’yi aşıp önce 7.50 sonra 8 TL’yi aşmıştı. Bu kriz Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın görevden alınmasına yol açmış, iki gün sonra da Berat Albayrak Instagram’dan yayınladığı bir mesajla istifa etmişti.
ALBAYRAK’IN EKİBİ…
Albayrak’ın kitabın önsözünde aynı idealleri paylaştığı çalışma arkadaşlarına teşekkür etmesi kitabın sadece onun değil, ekibinin de yaptıklarına dair bir eser olduğu hissini veriyor. Belki de yapılanların hemen hepsini savunma refleksinde bunun da etkisi var. O dönemi iyi bilen emekli bir bürokrat Albayrak’ı (O görevde iken) şöyle tanımlamıştı: “Aslında Berat Albayrak belki de yok. Daha ziyade Bülent Aksu, Emrah Şener, Cem Demiroğlu, Hüseyin Aydın ve belki birkaç kişinin daha bileşimi olan bir figür var. Albayrak onları değil, onlar Albayrak’ı şekillendiriyor.”
Albayrak’ın daha dün denebilecek bir döneme dair anlattığı bazı konuların kitapta muğlak kalması veya yaşananlarla uyumsuz olması da önemli bir problem. Berat Albayrak’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı dönemlerine dair bir faaliyet raporu formatına yakın hazırlanan kitabın atıfta bulunduğu teorik çerçeveye dair tatminkar bir bilgilendirme sunamaması da bir yarım kalmışlık hissini beraberinde getiriyor.
YORUMLAR
Yorum Yap