Lefter'e ''başüstüne'' diyen komutanın duygulandıran öyküsü
Türk Futbolunun ve Fenerbahçe’nin unutulmaz ismi Lefter Küçükandonyadis’in biyografisi “Lefter-Futbolun Ordinaryüsü” İthaki Yayınları’ndan çıktı.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Türk Futbolunun ve Fenerbahçe’nin unutulmaz ismi Lefter Küçükandonyadis’in biyografisi “Lefter-Futbolun Ordinaryüsü” İthaki Yayınları’ndan çıktı.
Haluk Hergün’ün hazırladığı biyografide, Lefter’in, Büyükada’da geçen çocukluğu, efsanesi olacağı çubuklu Fenerbahçe formasını giydiği yıllar, özel fotoğraflar ve aile albümü yer aldı.
Adına marşlar, besteler yapılan “Ordinaryüs” lakaplı Lefter’in biyografisinin anlatıldığı kitabın arkada kapağını ise Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç kaleme aldı. “Gönül verdiği takım fark etmeksizin ülkemizin tüm gençlerinin bu kitabı okuyarak dersler çıkarmasını ve efsane Lefter’in temsil ettiği değerlerin iyi anlaşılmasını canı gönülden diliyor; formamıza can katan Lefter Küçükandonyadis’i bir kez daha saygı ve şükranla anıyorum” diyen Ali Koç, “Fenerbahçe yaşadıkça ‘Lefter ruhu’ sonsuza dek varlığını sürdürecek” ifadelerini kullandı.
Kitapta, Lefter’in askerlik yılları da anlatıldı. Askerliğini Diyarbakır’da yapan Lefter’in duruşu ve karakteriyle herkese kendini sevdirdiği, bölükler arası futbol turnuvasında gösterdiği başarı sonrası yaşananlara değinildi. “Git Kupayı Al Gel” başlıklı bölümde, Lefter’den takım kurmasını isteyen Bölük Komutanı’nın hayatında “ilk ve son kez” nasıl “Başüstüne” dediği anlatıldı.
“GEL BAKALIM İSTANBULLU”
İşte “Git Kupayı Al Gel” başlıklı bölümde anlatılanlar:
“Yıl 1944, mevsim sonbahar… 15. Piyade Tümeni muntazam tesisleri, düzgün yapıları, örnek disiplini ile Diyarbakır’ın içinde ayrı bir site gibi durmakta…
3. Bölük Komutanı’nın kapısı hafif hafif çalınıyordu. Yüzbaşı N.K, elindeki evrakları masaya bıraktı, ‘Gir’ dedi.
Kapı açıldı. Selam veren asker sessizce bekliyordu.
‘Gel bakalım İstanbullu’ dedi Yüzbaşı, ‘otur şuraya…’
Asker gösterilen yere biraz da çekinerek oturdu.
‘Adın Lefter’di değil mi? Bak sana bir şey söyleyeceğim. Futbol oynadığına göre haberin vardır. Paşa bir kupa koydu. Bölüklerarası müsabakalar olacak. Beni tanırsın, yahut öğretmişlerdir sana… Girmemek olmaz, gireceğiz. Ama bu işin tüm sorumluluğu sende. Söyle, her türlü imkânı sağlayayım. Yalnız sonunda kupayı muhakkak odamda görmeliyim. Bunu yapamadığın takdirde terhis tezkeresi yok! Anlaşıldı mı?’
‘Anlaşıldı kumandanım!’
‘Şimdi isteklerin neler, onları öğrenelim…’
O ana dek emirleri soluk bile almadan dinleyen Lefter birden irkildi. Huyunu çok iyi bildiği bölük komutanından nasıl bir şey istenirdi! Halbuki şu anda karşısında bulunan komutan onun cevabını bekliyordu:
‘Hiçbir şey kumandanım…’
Komutan sinirlenmişti. Birden patladı.
‘Nasıl, ulan şimdi kalkar ayağımın altına alırım. Konuş!’
Bu öfkeden sonra Lefter için çaresiz bir mecburiyet doğmuştu. Bir defa daha feragat Lefter’i zor duruma sürüklerdi. Boğazına adeta zamkla yapışmış kelimeleri odanın boşluğuna fırlatmak çok güç oldu.
‘Peki yüzbaşım, bana on tane er veriniz.’
‘Başüstüne!’
(Bölük komutanı yüzbaşı, şampiyon belli olduktan sonra subay gazinosundaki arkadaşlarına uzunca bir süre şunu anlattı: ‘Ben hayatımda ilk ve son ‘başüstüne’yi bir İstanbul çocuğu önünde söyledim. İsmi Lefter’di. O asker bana on bir kişinin bile getireceği şüpheli bir onuru tek başına getirmişti. Helal olsun ona…’)”
YORUMLAR
Yorum Yap