MB eski Başkanı Durmuş Yılmaz: Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, “Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı. Güven kaybı oldu. Fiyatlar yükselecek ve bunun sonucunda içe kapanacağız, uzun vadede daha da fakirleşeceğiz” dedi.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Durmuş Yılmaz, Naci Ağbal’ın Cumhurbaşkanı tarafından 200 baz puan faiz artırımı ertesinde görevden alınıp; yerine Yeni Şafak ekonomi yazarı Şahap Kavcıoğlu’nun getirilmesini RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında değerlendirdi. Yılmaz, bu kararı “güvenin tamamen kaybedilmesi”şeklinde yorumladı.
Yılmaz “Kasım ayının başında ülkemizde bir bakıma deprem oldu. Merkez Bankası Başkanı görevden alındı, istifa etti. Yerine yeni bir Merkez Bankası Başkanı atandı. Maliye ve Hazine Bakanımız değişti. Bu değişiklik piyasalarda olumlu algılandı. Dolayısıyla Türk Lirası değerlenmeye başladı. Bunun özellikle ekonominin makro değişkenleri ve enflasyon üzerinde olumlu etkileri olacaktı. Güven sağlanacaktı. Bir bakıma piyasalar yeni yönetime kredi açtı ve beklemeye başladı. Bu kredinin vadesi çok uzun değildi. Nitekim biz bu kredinin vadesinden önce kendi elimizle bu vadeyi daha da kısalttık ve bugün bunu yok ettik” değerlendirmesi yaptı.
‘Fiyatlar yükselecek, içe kapanacağız, daha da fakirleşeceğiz’
Güven kaybının tekrar oluşturulmasının oldukça zor olduğunu aktaran Yılmaz “Güven kaybı oldu. Bunun tesisi son derece zor. Fiyatlar yükselecek ve bunun sonucunda biz içe kapanacağız ve uzun vadede de daha da fakirleşeceğiz. Türk toplumu ve ekonomisi bunu hiç hak etmiyordu. Buradan çıkış, yaptığımız yanlışı yönetim olarak itiraf edeceğiz. Suçumuzu açıklayacağız. Kabul edeceğiz ve millete doğru olan neyse yapmayı taahhüt edeceğiz. Onu yapmadığımız sürece bu inişler çıkışlar devam edecek” dedi.
‘Kuralların bağlayıcı olduğu bir sisteme geri dönmemiz lazım’
Yılmaz, devlet kurumları ve kuralların bağlayıcılığı konusunda “Devlet ve kurumlarımız ciddi bir tahribat aldı. Kurallar ve kurumlar artık bağlayıcı değiller. İkinci Dünya Harbi’nde Almanya’da taş taş üstünde kalmadı fakat Almanya’nın DNA’sı hiç tahribat görmedi. O sağlam kalan DNA kısa sürede o yıkılan binaları, yolları, köprüleri kısa sürede inşa etti. Şu anda bizim DNA’mızla oynanıyor, sorun burada. Kurala dayalı, kuralların bağlayıcı olduğu bir sisteme geri dönmemiz lazım.
‘Merkez Bankası’nın söyleyeceğine bence kimse inanmaz’
Bundan sonra Merkez Bankası’nın söyleyeceğine bence kimse inanmaz. 1931 yılında kurulan T.C. Merkez Bankası yöneticileri zaman içinde adım adım gıdım gıdım bir kültür geliştirdiler. Her gelen yönetim örülen duvara bir taş koydu ve bunun sonucunda da Merkez Bankası bir kurumsal kimlik kazandı. Bu kimlik zaman zaman inişler çıkışlar olsa da giderek toplum tarafından görüldü ve benimsendi. O örülen kimlik etkin hale geldi ve Merkez Bankası sözü dinlenebilen bir kurumdu. Maalesef bugün bu yapılan gereksiz işlerle biz bunu da ortadan kaldırdık. Artık gelinen noktada Türkiye öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktı. Tabii bu öngörülememenin maliyeti var” dedi.
‘Merkez Bankası doğru işi yaptı, merkezi hükümete zaman kazandı’
Naci Ağbal yönetiminde Merkez Bankası’nın hükümete tedbirlerde bulunması için zaman kazandırdığını söyleyen Yılmaz, bu süre sonunda oluşturulan reformları “Merkez Bankası’nın Naci Bey döneminde kamuoyu ile girdiği iletişim, aldığı tedbirler ve yaptığı eylemler ekonomideki toplumun karşı karşıya olduğu sorunların tamamının çözümüne medar olacak bir eylem değildi. Çünkü biz şunu biliyoruz: Para politikası ve Merkez Bankası politikaları ile ekonominin karşı karşıya olduğu sorunları çözmek mümkün değil. Merkez Bankası elinden geleni yaptı ve doğru iş yaptı. Yaptığı işin sonucunda merkezi hükümete zaman kazandı. Dedi ki ‘bak ben tedbirleri aldım. Sizin için zaman kazandım. Elinizi çabuk tutun çünkü karşı karşıya olduğumuz problem para politikasıyla halledilebilecek meseleler değil. Maliyeden teşviklere, makroekonomiden bankacılık sistemine kadar alınması gereken birçok tedbir var. Mikrocu paketlerden vaz geçin. Ekonominin tümünü kapsayan iktidarın siyasi tercihlerini de kapsayan bir makro perspektifle ekonomik sorunlara yaklaşılması lazım. Hükümet bunu da kullanmadı. İstikrari önlemler paketi diye içi tamamen boş bir şey getirdi. Milletle alay eder gibi bir durum var” diye değerlendirdi.
‘Yeni MB Başkanı faizi artırırsa da azaltsa da ateşe benzin dökmekten başka sonuç vermez’
Yılmaz, Kavcıoğlu’nun yeni görevinde izleyeceği yöntemlerin doğurabileceği sonuçları açıkladı:
“Giden başkan faizi arttırdı, yanlış politika uyguladı diye görevden alındı. Yeni başkan niye geldi? Yüksek faizden muzdarip olan yazdıklarıyla ve çizdikleriyle kamuoyunda bilinir kişi haline geldi. Cumhurbaşkanı ile tüm meselelere aynı pencereden bakıyor. Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur. Dolayısı ile yüksek faiz enflasyona sebep oluyor. Zihniyet, algı ve inanç böyle olunca Başkan Nisan ayında toplanacak olan PPK toplantısına kadar bekleyip var olan politikayı devam mı ettirecek? Para politikasını erken toplantıya çağırıp faizi düşürecek mi? Hangisini yaparsa yapsın var olan ateşe benzin dökmekten başka sonuç vermez.”
‘Bizim geçmişte çözüm diye ortaya koyduğumuz tedbirler aslında bugünkü sorunların tohumudur’
Mevcut ekonomik sorunların sebebinin geçmiş tedbirler olduğunu söyleyen Yılmaz, bunun bedelini şöyle anlattı:
“Bizim ekonomimizin devresel olarak bulunduğu noktada faiz artırımından ziyade ekonomi politikalar faiz indirimini gerektiren bir noktada. Biz öyle bir noktaya geldik ki hem enflasyonumuz yüksek ve nerdeyse ekonomik büyüme durdu. Yani iki kötüyü aynı anda yaşıyoruz. Burada çıkabilmemiz için bizim düşük faize ihtiyacımız var ama enflasyon buna izin vermiyor. Bizi buraya getiren ne? Bizim geçmişte çözüm diye ortaya koyduğumuz tedbirler aslında bugünkü sorunların tohumudur. Yaşamakta olduğumuz sorunun kaynağı 2017 yılındaki yüzde 7.4 lük büyümedir. Bu büyüme sorumsuzca yapılan nereye gittiği de belli olmayan bankacılık sistemini de zora sokan kredi garanti fonundan verilen kredi ile büyümedir. Biz şu anda bunun bedelini ödüyoruz ve maalesef yüksek faiz olarak da ödemeye devam edeceğiz.
‘Kur hareketi ihracat artışı değil aynı dövizi için daha fazla mal satmamızı getirecektir’
Ödemeler dengesi açısından baktığımızda rezervler ekside. Tekrar rezervleri artıya geçirmek veya var olan borçları ödeyebilmek çarkı döndürebilmek için döviz kazanmamız lazım. Nereden kazanacağız? İhracattan kazanmamız lazım. Bizim ihracatın kur esnekliği çok fazla değil. Birden düşük, biz ne kadar kura değer kaybettirirsek kaybettirelim yüzde on kaybettirdiğimizde ihracat yüzde 1 artıyor. Bizim ihracatımızı arttıran satım yaptığımız ülkelerdeki milli gelir artışıdır. Gelir arttığı zaman oralara ihracat yapabiliyoruz. Dolayısıyla bu kur hareketi bize ihracat artışı şeklinde değil aynı miktar dövizi kazanabilmek için daha fazla mal satmamızı ve ticaret haddimizin aleyhimize dönmesini ve bizim fakirleşmemizi getirecektir.”
YORUMLAR
Yorum Yap