TÜRKONFED: Her 3 patrondan 2’si işçi çıkarmayı düşünüyor
TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, Avrupa'daki resesyon ve iç pazardaki durgunluktan endişe eden her 3 iş insanından 2’sinin işçi çıkarmayı düşündüğünü söyledi.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Sönmez, “Bizim doğalgazımız, petrolümüz yok. Bizim tek bir kıymetimiz var. 85 milyon insanımız. Bu insanların umutla, gayretle çalışacakları koşulları yaratmak, gençlerimizi tersine beyin göçüne ikna etmeliyiz" dedi.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, Avrupa'daki resesyon ve iç pazardaki durgunluktan endişe eden her 3 iş insanından 2’sinin işçi çıkarmayı düşündüğünü söyledi. Sönmez, “Altını çizerek söylemek istiyorum. Bizim doğalgazımız yok. Petrolümüz yok. Bizim tek bir kıymetimiz var. 85 milyon insanımız. Bu insanların umutla, gayretle, arzu ile çalışacakları koşulları yaratmak gençlerimizi tersine beyin göçüne ikna etmek zorundayız. Bunun için ekonomik refahı ve demokratik koşullarda çalışma ortamını sağlamak zorundayız. Unutmayalım, ifade hürriyeti, inovasyon kültürünün inşası için vazgeçilmez. Tek hayat tarzına, tek fikre, tek modele dayalı bir toplumsal anlayış üzerinden memleketimizin geleceğini inşa edemeyiz" dedi.
"Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılına Doğru: Hayalimizdeki Türkiye" temasıyla düzenlenen “24. Girişim ve İş Dünyası Zirvesi”nde konuşan Süleyman Sönmez, 2022 yılının muhasebesini yapmak ve gelecek yıla dair öngörülerini paylaşmak için zirvede bir araya geldiklerini söyledi. Sönmez’in “Hayalimizdeki Türkiye'nin resmini birlikte yapacağız” sözleriyle başladığı konuşmasında şunları söyledi:
Bugün küresel ekonomi beklenenden daha keskin ve tabana yayılmış bir yavaşlama yaşıyor. Enflasyon birkaç 10 yılda görülenden daha yüksek. Kalıcılaşan yoksulluk, sıkılaşan mali koşullar, Rusya, Ukrayna Savaşı ve salgının devam eden etkileri genel ekonomik görünüm üzerinde ağır bir baskı oluşturuyor. İnsani krizler, göç, iklim krizi gibi gerçekler kasvetli havayı daha da yoğunlaştırıyor. Belirsizlik büyüyor. Ülkemiz bu belirsizlik ortamında bir yandan yapısal sorunlarıyla yüzleşirken bir yandan enflasyon, faiz, kurs sarmalı içerisinde cari açıktan, bütçe açığına çok bilinmeyeni bir denklemi çözmeye çalışıyor.
İş dünyasının yüzde 80’i enflasyonu öncelikli sorun olarak görürken, yüzde 90’ı finansmana erişimde sorun yaşadığını, yüzde 77 kadarı da karar verici ve düzenleyici kurumlar tarafından açıklanan regülasyonları kafa karışıklığı yarattığını ifade ediyor. Girdi maliyetleri özellikle de bildiğiniz gibi enerji maliyetleri durmadan artıyor. Avrupa'daki resesyon ve iç pazardaki durgunluktan endişe eden her 3 iş insanından 2'si işçi çıkartmayı düşünüyor.
Fakat tam da bu noktada çok dikkat çekici bir tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Son 6 ayda 30’a yakın kentte düzenlenen tüm etkinlik ve çalıştaylara katıldım. İş insanlarının her şeye rağmen üretme sevdasına ve risk alma potansiyeline birebir şahit oldum. Bu umut veren yaklaşım ayrıca ülkemizin kalkınma yolculuğunun Anadolu'dan geçtiğini de bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Sevgili dostlar bugün tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bütün büyük firmaların, birçok girişimin, yeniliğin ve patentin arkasında kısıtlı imkanlarla ancak büyük vizyonla kurulan KOBİ'lerimiz var. Ülkemiz büyürken, toplumsal refahı da ve istihdam bekleyen değil istihdam yaratan nesiller oluşturmak için KOBİ'lerimizin üretme ve değer yaratma çabasını desteklememiz, girişimciliği teşvik etmemiz ve onların yoluna rehber olmamız gerekiyor.
Değerli dostlarımız, dijitalleşme bugün şirketler ve ülke ekonomileri için hayatta kalma meselesidir. COVID sürecinde ve sonrası dönemde dijitalleşmeye ayak uyduramayan şirketlerin rekabet şansının olmadığını hep birlikte gördük. Ülkemizde dijital dönüşümü KOBİ'lerin hayatının bir parçası haline getirmek, inovatif bakış açısını, dijital strateji geliştirme kabiliyetini ve nitelikli insan kaynağını yetiştirmek, oluşturmak zorundayız.
Veri analitiği, yapay zeka, nesnelerin interneti, robotik gibi teknolojilerin iş süreçlerinin bütününde kullanılmasıyla katma değer artışında büyük bir sıçrama yaşandığını görebiliyoruz. Dijitalleşmede gidecek çok çok yolumuz var.
Bir diğer gündemimiz ise iklim değişikliği. Bugün nasıl ki krizleri aşabilmek için toplumsal ekonomik ve siyasal uzlaşma yolları arıyorsak aynı şekilde dünyamızın karşı karşıya olduğu iklim krizini aşabilmek için de yerküreyle, havayla, suyla, toprakla yeni bir ilişki biçimi oluşturmak zorundayız. Yeşil ekonomik dönüşüm içinden geçtiğimiz zor dönemde ekonomi sıçramayı sağlayacak yeni bir kaldıraç olabilir. Sayısız fırsat alanı yaratabilir. Tasarruf, enerji verimliliği, eko-inovatif üretim, ihracat ve yeni pazar avantajları sayesinde dış dış ticaret açığının azalmasına, turizm sektörünün sağladığı kadar katkı sağlayabiliriz. Üstelik Türkiye olarak bu alanda atılım yapmaya son derece yatkınız.
Araştırmalar, Türkiye'nin yeşil rekabet gücü bağlamında 195 ülke arasında 6'ncı sırada olduğunu gösteriyor. Gelin bu fırsatı ıskalamayalım. Bugünün küçük faydalarına kapılıp gelecekten vazgeçmeyelim.
İnsan, çevre odaklı, yeşil ve dijital bir geleceğin inşası için gereken bilgi, beceri ve etkinliğe erişebilmemizin ön koşulu ancak ve ancak yeni ve kapsamlı bir eğitim reformudur. Altını çizerek söylemek istiyorum. Bizim doğal gazımız yok. Petrolümüz yok. Bizim tek bir kıymetimiz var, 85 milyon insanımız. Bu insanların umutla, gayretle, arzu ile çalışacakları koşulları yaratmak, gençlerimizi tersine beyin göçüne ikna etmek zorundayız. Bunun için, ekonomik refahı, demokratik koşullarda düşünüp üretecekleri bir ortamı yaratmamız gerekiyor. Unutmayalım, ifade hürriyeti inovasyon kültürünün inşası için vazgeçilmez. Tek hayat tarzına, tek fikre, tek modele dayalı bir toplumsal anlayış üzerinden memleketimizin geleceğini inşa edemeyiz. Çeşitliliği ve çoğulculuğu korumalı farklılıklar arasında yeni iletişim yolları açmalıyız.
Belirtmem gerekir ki bu da sivil toplumu güçlendirmekle mümkündür. Bu doğrultuda eğitimden kadına, girişimcilikten gençliğe, cinsiyet ve fırsat eşitliğinden kurumsal yurttaşlığa uzanan çerçevede toplumsal dönüşümü gerçekleştirmeliyiz. Hukukun üstünlüğü ilkesini, gerçek manada tüm kurumlarımızla hayatın her alanında yaşatabilmeli, kurumlarımızın şeffaflığını, hesap verebilirliğini ve bağımsızlığını tesis etmeliyiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken, tüm dünya için büyük önem arz eden bu değişim döneminde TÜRKONFED olarak kamuyu, özel sektörü, üniversiteleri, siyaset ve sivil toplumun tüm paydaşlarını uzlaşma zemininde bir arada çalışmaya davet ediyoruz. Gelin, orta gelir, orta demokrasi ve orta eğitim tuzaklarından kurtularak hayalimizdeki Türkiye'yi hep birlikte yaratalım, hep birlikte ulaşalım.
Bolluğun, bereketin fışkırdığı, çalışkan ve eğitimli insan gücünün sıfırdan devasa işletmeler ortaya çıkardığı bu coğrafyada neden kadere razı olalım. İnanıyorum ki içinden geçtiğimiz teknolojik sıçrama döneminin sunduğu fırsatları değerlendirerek, yıllardır dile getirdiğimiz katma değerli üretim ve yüksek katma değerli ihracat eşiğini aşabiliriz. Yüksek teknoloji kullanımı sayesinde KOBİ'lerimizin ve ülkemizin verimliliğini arttırabiliriz. Karadeniz'de bugüne dek hep petrol aradı. Burası neden bir rüzgar enerji üssü olmasın? Biz bunların hepsini başarabiliriz. Bu yılı yüzde 5 ve üzerinde Büyüme rakamıyla kapatacak olsak da 2023 ve sonrasında da sürdürülebilir büyüme için bu oranı kalıcı hale getirmemiz çok önemli.
Enflasyon kur ve faiz ekonomide dikkatle takip edilmesi gereken alanların başında geliyor. Bununla birlikte enflasyon ücret sarmalına da girmiş görünüyoruz. Asgari ücret konusunun bireylerin onurlu yaşam hakkı bağlamında ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Çalışanlarımızın enflasyona ezdirilmemesini her platformda dile getirdik. Ancak enflasyon sorununu çözmeden yapılacak asgari ücret zammı çalışanların refah ve alım gücünü arttırmayacaktır. Bununla birlikte TÜRKONFED olarak bölgesel asgari ücret uygulamasını son derece önemli görüyoruz.
Kamuoyunun gündemindeki bir diğer başlık EYT'yle ilgili. EYT bir hak ve bu hak sonuna kadar savunulmalı. Bu konuda hükümet, işçi ve işveren aynı masada oturmalı, ortak çözüm üretmeli demiştik. Bu adımın atıldığını görmek bizi çok memnun ediyor. Kıdem tazminatı konusunda da Kredi Garanti Fonu’nu devreye sokarak bir finansman yaratması söz konusu. Bunlar iç dünyamız açısından olumlu gelişmeler.
Diğer yandan üretim ve ihracat kaybı yaşamamak nitelikli insan kıymetimizi korumak ve kayıt dışı istihdamın önüne geçmek için gereken düzenlemelerin de eş zamanlı olarak hayata geçirilmesini önemsiyoruz. Gençler ve kadınlar çözümün bir parçası olmalı. Mademki 1,5 milyon kişiye EYT olanağı tanınacak, o halde gençlerin ve kadınların istihdam olanaklarını arttıracak kapsamlı teşvikleri hızla devreye almalıyız.
Önümüzde bir de seçim gündemi var. Seçim ekonomisiyle gelişmemiz, para politikası uygulamalarının kısa vadede siyasi ve politik avantajları olabilir. Ancak orta ve uzun vadede ekonomik ve toplumsal hayatta dezavantaj yaratacağını düşünüyorum. Daha dikkatli olmamız gereken bir döneme giriyoruz. Ekonomi bilimi çerçevesinde adım atmanın önemini bir kez daha vurgulamak isterim.
Pandemi ve sonrasında gelen krizler mevcut sorularımızı daha da görünür kıldı. Ekonomiler gibi biz insanları da kırılganlaştırdı. Artık anlık düşünmek ve anlık yaşamak zorunda kaldığımız bir ortamdayız ve hayal etmek zor. Bunu biliyoruz. Ancak geleceğe dair umudu yeşertecek olan bizleriz. Bu düşünceyle siyasetten iç dünyamıza, sivil toplumumuzdan üniversitelerimize, gencimizden, yaşlımıza bir ortak çağrıda bulunmak istiyorum.
TÜRKONFED olarak zirvemizde de çerçevesini çizdiğimiz gibi yer küreğiyle ve yeşil dönüşümle uyumlu ekonomik adımı başlatmış sosyal, laik ve demokratik hukuk devletini yeniden inşa etmiş, güçler ayrılığını denge ve denetleme mekanizmalarını yerli yerine oturtmuş, yargının tam bağımsızlığını, teşhis etmiş, Avrupa Birliği'ne tam üye olmuş toplumsal ve siyasal uzlaşmalarla yeni dönemin yeni ve sivil anayasasını yapmış, hukukun üstünlüğüne inancını arttırmış, ortak yaşama iradesiyle güçlü toplumsal dönüşümü cinsiyet eşitliğine duyarlı politikalar geliştirmiş, ayrımcılığın ötekileştirmenin, kutuplaşmanın olmadığı, toplum devlet mutabakatını sağlamış, onurlu yaşam hakkını, kurumsallaştırmış ve garanti altına almış, adaletsizlik ve yoksullukla mücadele politikalarının küresel öncülerinden olmuş bir Türkiye hayal ediyoruz. Üstelik bunu birlikte yapacağız. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk yüz yıl önce bizlere gösterdi. Bugün Cumhuriyetimizin ikinci yüzyıla girerken aynı ufka ve hatta ötesine yeniden bakmak mümkün. İnsanımızın emeğiyle, onurlu şekilde yaşadığı, girişimcilik heyecanıyla ürettiği her bir aktif kurumsal vatandaş olarak elini taşın altına koyduğu bir Türkiye mümkün. Kuralları, kurumları, demokrasi ve hukukun altındaki olgunluğuyla refahın alanda yeşerdiği bir Türkiye mümkün.
YORUMLAR
Yorum Yap