TÜSİAD: Doktorlarımız, yazılımcılarımız, girişimcilerimiz ülkemizi terkediyor
TÜSİAD Başkanı Kaslowski, " Ülkemiz 1960’lardan beri göç veriyor. Ancak bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç" dedi.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı, 'Geleceği İnşa' temasıyla yapıldı. TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan ile birlikte toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski'nin konuşması özetle şöyle:
YENİ BİR HİKÂYE YAZILMASI İHTİYACI
Derneğimizin kuruluşunun ellinci yılını kutladığımız bu senenin sonunda, ülkemizin geleceği ile ilgili çalışma ve planlamalara katkı vermesini umduğumuz, 'Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa' raporu, geleceğimiz için hazırladığımız bir yol haritası. Bu çalışma gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye için toplumun istisnasız tüm kesimlerine yapılan, Türkiye’nin geleceğini beraber inşa etme çağrısıdır. Bu çalışmaya, iki yıl önce dünyada iktisadi büyüme yaklaşımlarının radikal olarak değişim gösterdiği bir dönemde başladık. Yeni, adil ve sürdürülebilir bir küresel denge arayışı sürüyordu. Böyle bir ortamda ülkemizin geleceğinin yeni bir anlayışla inşa edilmesi, yeni bir hikâye yazılması ihtiyacı olduğunu dile getirdik. TÜSİAD'dan çıkış: Mahşerin dört atlısı üzerimize geliyor OLMAZSA OLMAZ İLKE LAİKLİK
Tam on gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 98. Yıldönümünü kutlayacağız. Yüzüncü yıla da sadece iki sene kaldı. Bu toplantıda, geleceğe ışık tutmaya çalışacak olsak da, geçen 98 yılın anlamı üzerine de bazı görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyeti kuran kadrolar kendilerine rehber olarak aydınlanma çağının ilkelerini aldılar. Bunların en önemlilerinden birisi ve son tahlilde Cumhuriyet rejiminin harcını oluşturan, bugün de demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik idi. Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesi çok zordur. Hatta imkansızdır. Vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmak, korumak güçleşir.
MODERN TOPLUMUN YAPI TAŞI KADINLAR
Modern ve demokratik bir toplumun yapı taşlarından birisi de kadınların her alanda var olmasıdır. Kadınların toplumsal hayata katılmaları, tüm beceri ve enerjileriyle toplumun ilerlemesine ve değerlerini oluşturmaya katkıda bulunmaları ise, ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir.
2000-2007 ARASI ÖNEMLİ REFORMLAR YAPILDI
1999 sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı kabul edildi. Bunu takip eden 2000-2007 yılları arasında Türkiye’de yasal ve anayasal reformların yapıldığı çok olumlu bir dönem yaşandı. Bu dönemin, son elli yılda en olumlu ekonomik gelişmenin yaşandığı dönem olması bir tesadüf değildi. Bu gelişmelerin sonucuydu.
YENİ BİR KALKINMA ANLAYIŞINA İHTİYAÇ VAR
Ne var ki 13 yıl sonra kişi başına gelirimiz 2007 seviyesinin dahi altına düştü. Çalışabilen nüfusumuzun iş gücüne katılım oranı ancak yüzde 50-55 civarında takılı kalıyor. Bugün işgücü piyasasında, en geniş tanımlı işsizlik oranımız yüzde 22 gibi oldukça yüksek bir seviyede, Dünya Adalet Projesi hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke içinde 117. Sıradayız. Bu tabloya baktığımızda bizim yeni bir kalkınma anlayışına duyduğumuz ihtiyaç çok açıktır.
KURAKLIK ARTIYOR
Öte yandan toplum olarak büyük bir çoraklaşma tehdidi de yaşıyoruz. Denizlerimiz ve akarsularımız kirleniyor, göllerimiz kuruyor. Katliam boyutlarında bir ağaç kesimine maruz kalan ormanlarımız, son yıllarda sayısı artan ve engellenemeyen yangınların da etkisiyle yok oluyor. Meclisimizde onaylanmasından büyük memnuniyet duyduğumuz Paris Antlaşması kriterlerine bir an önce uyum sağlamalıyız. Yoksa çölleşme ve diğer çevresel tehditler ile baş edemeyiz.
EN YETENEKLİ GENÇLER GİDİYOR, BİZİ KEMİREN BİR GÖÇ VAR
Çoraklaşmanın her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz. En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor. Ülkemiz 1960’lardan beri göç veriyor. Ancak bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç. Genç işsizliği, özgürlük alanlarının daralması, güzel bir hayat kurabilme olanaklarının azalması da bu yeni nesil göçün hızlanmasına yol açıyor. Doktorlarımız, yazılımcılarımız, girişimcilerimiz, yaratıcı beyinlerimiz, geleceklerini başka yerlerde kurmak üzere ülkemizi terkediyor.
Bu durumu durduramaz ve tersine çeviremezsek ülkemiz insan kaynağı açısından da çoraklaşacak. Yeni bir anlayışla geleceğimizi inşa etmek, bizi bu olumsuz girdaptan da çıkartacaktır.
ÜÇ UNSUR İÇİN SEFERBERLİK ÇAĞRISI
Toplumların refahının en önemli belirleyicileri maddi olmayan kaynaklarıdır. Bu çerçevede, çağın dinamiğini kaçırmamak, ileri ülkelerin gerisinde kalmamak için acilen ve tüm kaynaklarımızla, raporumuzun ısrarla vurguladığı şu üç unsuru ön plana çıkaracak bir seferberlik içine girmemiz gerektiğine inanıyoruz.
1-İnsani gelişme ve yetkinleşme
2-Bilim, teknoloji ve inovasyon
3-Siyasal, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallar
GEREKEN ADIMLAR ATILIRSA MİLLİ GELİR KATLANIR
İnsan, bilim, kurumlar olarak özetleyebileceğim bu üç unsur bir bütünlük arz eder; eşzamanlı gelişme gerektirir, “içinden dilediğini seç-beğen-al” menüsü değildir. Bu çalışmada yer verdiğimiz 105 ülkeyi kapsayan ekonometrik analiz şunu gösteriyor. İnsani gelişim, bilim-teknoloji ve kurumlarda kendimizi OECD ortalamasına çıkarmak için gereken adımları atabilirsek, 20 yıl içinde kişi başı millî gelirimizi mevcut seviyesinin 3 katından fazla olan 30 bin dolar seviyesine yükseltebileceğiz.
ADİL VE ÇEVRECİ BİR TÜRKİYE
Fakat altını çizmek isterim ki hedefimiz sadece zenginlik değil, bu üç alanda büyük ilerlemeler kaydederek, gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye’yi birlikte inşa etmek olacaktır. Bu hedefe giden yoldaki temel unsurları biraz açmak isterim. Eğitimli, sağlıklı, mutlu insan; kalkınmanın hem öznesi hem de hedefidir. İnsanı, eğitimli ve dijital çağın aradığı niteliklere sahip olmayan toplumların gelecek kuramayacakları artık nerdeyse bir matematik kesinlik haline geldi. Matematik demişken, matematik ve diğer bilimsel alanlarda ileri yetkinlik düzeyine ulaşamayanların, ayakta kalmakta çok zorlanacakları bir çağa girdik bile. Eğitim, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin giderilmesinde de en önemli unsur. Eşitsizliklerin giderilmesi ve insanımızın çağımızın gerektirdiği yetkinlikleri kazanması için eğitim kalitesine yatırım yapmayı bir öncelik haline getirmediğimiz taktirde, dünyada ön sıralarda yer alamayız.
EĞİTİM EŞİTSİZLİĞİ GİDERİLMELİ
Eğitimde bölgesel, sosyo ekonomik özellikler ve cinsiyete dayalı farklılıkların ortadan kaldırılması, özellikle okul öncesi eğitim başta olmak üzere eğitime ayrılan kaynakların artırılması zorunludur.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN ÇIKILMASI KABUL EDİLEMEZ
İnsani gelişmişliğin en önemli göstergesi kadınların toplumdaki konumudur. Gelecek dönemin en önemli toplumsal dinamiklerinden biri kadın haklarının ön plana çıkması ve savunulmasıdır. Bugün, Taliban Afganistan’ında dahi kadınların her türlü tehlikeye göğüs gererek kazandıkları hak ve özgürlükleri kaybetmeme mücadelesini verdiğini görüyoruz. Kadın hakları mücadelesi, kanımızca geri döndürülemeyecek ve döndürülmemesi gereken bir dinamiktir. Osmanlı döneminden beri kadınların eşitlik mücadelesi verdikleri, pek çok gelişmiş ülkeden önce siyasal haklarına kavuştukları Türkiye’nin böyle bir dönüm noktasında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması kabul edilebilecek bir durum değildir.
REFAHIN TEMEL UNSURLARI
Günümüzde refahın üç temel unsurundan birinin kurumlar ve kurallar olduğunu belirtmiştim. Devletin ve kurumların tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması, yargı bağımsızlığının sağlanması, tüm hak ve özgürlüklerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında güçlendirilmesi, her bireyin her düzeyde etkin hak arama imkanına sahip olabilmesi elzemdir. Avrupa Konseyi’nde hukuk ve demokrasi standardı sorgulanan bir ülke olmaktan çıkmalıyız. Adil yargılanma hakkının gereklerini, sanık kim ve suç ne olursa olsun harfiyen uygulamalıyız. Aksi taktirde adalete güven duygusu onarılmaz yaralar almaktadır.
KUVVETLER AYRILIĞI GÜÇLENDİRİLMELİ
Çoğulcu demokrasi ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir bir kamu yönetimi, denetleyici ve düzenleyici kurumların özerkliği, bizi kurumsuzlaşma girdabından koruyacaktır. Kurumsuzlaşma Türkiye’nin cezbedebileceği ve ihtiyaç duyduğu yatırım sermayesinin gelmemesinin sebeplerinden biridir. Kurumsuzlaşma ülkemizin en hayati dış ilişkilerinde erime, hatta kopmalar ile sonuçlanmaktadır.
AB, TÜRKİYE'Yİ ORTADOĞU-KUZEY AFRİKA MASASINA ALDI
Yıllardır zirve sonuçlarında, Türkiye’den aday ülke diye bahsetmeyen AB’de komisyonun son idari şema değişikliklerinde Türkiye’yi güney komşu kategorisinden Ortadoğu-Kuzey Afrika masasına almış olduğunu derin bir üzüntü ve tepkiyle karşılıyoruz. Sığınmacılara karşı tampon bölge anlayışını temel alan alışveriş ilişkisindeki ilkesizlik ve güvensizlik hiçbir tarafın çıkarına değildir.
Türkiye’nin geleceğinde, bu ilişkilerin üzerinde yükseleceği zeminin de entegrasyon hedefiyle yeniden müzakere edilmesi gerekecektir. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerle ilişkilerde de gündelik iniş çıkışlardan uzak, uzun vadeli bir stratejik perspektif için ülkemizin kurumsal ve tarihsel birikimine fazlasıyla ihtiyaç vardır.
ÇEVRECİ ÜRETİM
Geleceğin ekonomisinde çevreci hassasiyetlerin ve ilkelerin üretim biçimlerini, tüketici tercihlerini, ticaretin yönünü belirleyeceğini biliyoruz. Bu durumda her alanda hem gelir ve fırsat eşitliğini, hem de çevresel sürdürülebilirliği sağlayıcı kurumsal mekanizmaların en etkin şekilde hayata geçirilmesine ihtiyaç duyuyoruz. Ekonomimizin içinde bulunduğu istikrarsızlık girdabı da kurumsuzlaşmanın bir sonucudur.
YORUMLAR
Yorum Yap