Ünlü ekonomist: Enflasyon ve dövizde yüksek artışa hazır olun
Prof. Dr. Erinç Yeldan: Krize karşı ulusal ekonominin sadece daha bol kredi ve hanehalklarını daha da yoğun borçlandırmaya dayalı tüketim üzerinden canlandırılabileceği düşüncesi tehlikeli bir yanılsamadır.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda’ya göre, Türkiye koronavirüs krizinde en fazla etkilenen ülkelerden biri. Önlem alınmazsa ekonomi yüzde 27 küçülecek ve işsizlik oranı yüzde 34’e fırlayacak.
Yeldan, Türkiye ekonomisinin sorunlarının sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık olduğunu vurgulayarak, “Bu da swap ya da benzeri gelip geçici, kısa vadeli yapay müdahalelerle çözülemeyecektir” dedi.
Voyvoda da, krizin çok boyutlu olduğunu, sadece makroekonomik değil toplumun hemen her alanına, bölgesel, etnik, cinsiyet, bazında gelir eşitsizliği ve sosyal parçalanma olarak yansımasının da olacağını vurguladı. Covid-19 Salgınının Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri ve Politika Alternatiflerinin Makroekonomik Genel Denge Analizi’ne imza atan Prof. Yeldan ve Prof. Voyvoda ile araştırmalarını ve koronavirüsün Türkiye ekonomisine etkilerini konuştuk.
SORUÇLARI AĞIR OLACAK
- Yaptığınız analize göre, koronavirüs nedeniyle ekonomi yüzde 27 küçülecek, TL yüzde 30.5 değer kaybedecek. Şimdi Covid-19’da ikinci dalga konuşuluyor, önlem alınmazsa bu tahminleriniz nereye varır?
YELDAN: Aslında daha “ikinci dalga” salgınından önce, Türkiye haziran ayı itibarıyla dünya ölçeğinde krizden en çok etkilenen ekonomiler arasında yer almakta. Bizim çalışma, salgına karşı alınan izolasyon ve diğer kısıtlama tedbirlerinin ekonominin bütününe yayılmış tüm etkilerini izlemeyi amaçlıyor. Modelimizin öngörüleri sanayi sektörlerinde yüzde 30’u aşan bir daralma ve işsizlikte de yüzde 34’lük bir krize işaret ediyor.
VOYVODA: Çalışmamız salgına karşı herhangi bir önlem alınmadığı durumda ortaya çıkabilecek yıllık ortalama kayıplara işaret ediyor. Genel olarak elbette salgınların uzaması ve önlemler ile birlikte etkilerinin uzun vadeye yayılması da ortaya çıkabilecek sonuçları daha ağır hale getiriyor.
- Pandeminin ekonomik boyutu ne kadar derin olacak?
YELDAN: Bizim öngörülerimiz sektörel bazda yüzde 60 ile yüzde 10 arasında daralmalara işaret ediyor. Bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 12’ye kadar büyüyebileceğini gösteriyor. Yine modele göre, kısıtlama tedbirleri sonucu hanehalkı gelirleri yüzde 26.5 geriliyor, toplam özel tüketim harcama talebi yüzde 23 azalıyor ve yatırım harcamaları yüzde 66.7 düzeyinde daralıyor. Küçük ve orta boy işletmelerin böylesi bir şoka karşı durmalarını bekleyemeyiz.
VOYVODA: TÜİK’e göre, Nisan 2019’a göre Nisan 2020’de tekstil ve giyim eşyasında yüzde 60, imalat sanayiinde yüzde 33, içecek sektöründe yüzde 36’a varan düşüşler tespit ediyor ki bu veriler bizim çalışmamızın “ilk an” etkileri ile oldukça uyumlu. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre Nisan 2020’de otomotiv üretimi bir önceki yıla göre yüzde 90’ın üzerinde azalma gösteriyor, elektrik talebindeki daralma yüzde 16 civarında. Bu ilk göstergeler krizin ne kadar derinleşebileceğine dair de önemli ipuçları içeriyor.
GERÇEKÇİ ADIMLAR ATILMALI
- Pandeminin yol açtığı hasarları en aza indirebilmek için hangi adımlar atılmalı?
VOYVODA: Ya ekonomi ya sağlık gibi bir ikileme düşmeden kriz karşısında önceliklendirilmiş ve soruna en iyi şekilde müdahale eden gerçekçi adımlar atmak gerekiyor. Öncelikle ücretli emek ve kendi hesabına çalışanlar ile küçük esnaf gelirlerinin korunması amaçlanmalı. Çalışmamızın Covid-19 salgınının etkilerini izleyen sonuçları, “ilk-an” etkisi ile 2019 yılıyla karşılaştırmalı olarak ücretli emek gelirlerinde yıllık yüzde 45’lik bir reel kayba tekabül edebilecek bir kayıp öngörmekte. Bu kayıp, salgına yönelik izolasyon tedbirlerinin bir sonucu olarak toplam istihdamın yüzde 22.8 gerilemesi demek.
YELDAN: Bütçe açığının milli gelirin yüzde 3’üne ulaştığı, yüksek enflasyon ve dövizde belirsizliğin hüküm sürdüğü bu ortamda, etkili kamu politikalarının uygulanması için manevra alanı daraldı. Şu ana kadar ekonomi idaresinin almış olduğu tedbirler çoğunlukla ucuz kredi ve borçlanmayı teşvik ederek talebi borçlanarak canlandırmak ve işini kaybedenler için ise şirketlere gene kredi borçlandırması yoluyla kaynak aktararak aslında sermayeyi kurtarmaya yönelik politikalardan oluşmaktadır. Bütün kurgunun ana amacı özellikle inşaat ve finans sermayesini gözetmesidir. Oysa, krize karşı ulusal ekonominin sadece daha bol kredi ve hanehalklarını daha da yoğun borçlandırmaya dayalı tüketim üzerinden canlandırılabileceği düşüncesi tehlikeli bir yanılsamadır. Dahası bu tür rastgele tedbirler kamu kaynaklarının israfına yol açmakta, ekonomide güveni sarsmaktadır.
YAPAY MÜDAHALELERLE ÇÖZÜM OLMAZ
- Türkiye’nin ekonomide ana sorunu dolar-kur gibi yansıtılıyor, sizce Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sorun yumağının temelinde neler var?
YELDAN: Döviz kuru, kuşkusuz ki nihayetinde ulusal ekonomideki dengesizliklerin bir yansımasıdır. Kısmi olarak bir yerde dengesizlik varsa, sistemin bütününde bunun mutlaka yansıması olacaktır. Döviz piyasalarındaki krizin aslında yurtiçinde tüketim ve üretim dengesizliğinin, tasarruf - yatırım açığının sonucu olduğunu; enflasyonun ise nihayetinde işgücü piyasalarındaki parçalı ve yapısal tıkanıklıkların yarattığı maliyetlerin bir uzantısıdır. Türkiye ekonomisinin sorunları bu yüzden sadece dövize indirgenemeyecek kadar derin ve karmaşık görünümdedir. Bu da swap ya da benzeri gelip geçici, kısa vadeli yapay müdahalelerle çözülemeyecektir. Swap ve benzeri işlemler, yapıları gereği, kısa döneme yönelik ve çoğunlukla da özünde finansal piyasalarda işlem yapan “yatırımcıların” güvenini sağlamaya yönelik uygulamalardır. Bu tür uygulamalar yoluyla kalıcı döviz girişi sağlanması ve reel sektörlere fon sağlanması beklenmez. O yüzden dövizin ihracat geliri ya da doğrudan yatırım yoluyla Türkiye’ye kazandırılması esastır.
DİRENİŞLER GÜNDEMDE OLACAK
- Eşitsizlikler, hayat pahalılığı arttı, sosyal bir patlama olur mu?
YELDAN: Sosyal olaylar tarihte hiçbir zaman önceden planlı, kusursuz bir plana dayalı biçimde adım adım gerçekleşmiyor. 15/16 Haziran’ın 50’nci yıldönümünü kutladığımız şu günlerde emeğin sosyal hak ve kazanımlarını korumaya yönelik yepyeni direnişler; öğrencilerin üniversiteleri üzerindeki akademik baskılara karşı direnişler, doğanın acımasız tahribatı karşısında geliştirilecek direnişler hepsi birden kuşkusuz ki Türkiye’nin gündeminde olacak.
VOYVODA: Covid-19’la ortaya çıkan kriz hali, dünya ekonomilerinin önemli bir kısmını olduğu gibi Türkiye ekonomisini de işgücü piyasalarında, gelir dağılımında hem fonksiyonel, hem bölgesel, hem de cinsiyet bazında derin eşitsizliklerin var olduğu; kamusal hizmetlere erişimin ticarileştirildiği; ve dolayısıyla, gelir eşitsizliğine bağlı olarak yoksulluğun sosyal dışlanma ile birlikte yaşanmakta olduğu bir ortamda gerçekleşmekte. Önümüzdeki dönemde salgının farklı toplumsal kesimlere eşitlikçi değil ama ayrıştırıcı etkisini ve sosyal devletin, sağlık hizmetleri başta olmak üzere tüm kamusal hizmetlere erişimin bu etkinin azaltılmasındaki rolünü tartışıyor olacağız.
PAHALILAŞMA KAÇINILMAZ
- Türkiye yeni dönemde nasıl bir ekonomi modeli tasarlamalı?
YELDAN: Türkiye dış borçlanmaya ve içeride her ne pahasına kredi yaratarak özellikle inşaata dayalı spekülatif nitelikli büyüme modelini terk etmelidir. Kamunun üretim ve teknolojik yatırımlarının öncülüğünde ulusal geliri ve ulusal tasarrufları üretken sektörlere aktaran bir planlama modeli geliştirmelidir. Yabancı yatırımcının güveni ancak böylesi bir modelin parçası olarak sağlanabilir
- Koronavirüs sonrası Türkiye ekonomisini ve yurttaşı nasıl günler bekliyor olacak?
YELDAN: Zaten dengesiz ve kırılgan nitelikli ulusal piyasalarda enflasyon ve dövizde de daha yüksek çaplı bir pahalılaşma kaçınılmaz durmakta. İstihdam yaratma kapasitesi zaten çok yıpranmış olan ulusal ekonomide işsizliğin ve/veya düşük ücretlerin süregeleceğini tahmin etmek güç gözükmüyor.
VOYVODA: Krizin çok boyutluluğu ve sonuçları sadece makroekonomik değil ama sağlık sistemlerine erişimdeki eşitsizlikler, yaygın işsizliğin ve gelir kayıplarının yaratacağı yoksullaşma, gelir dağılımının toplumun hemen her alanına-bölgesel, etnik, cinsiyet, bazında gelir eşitsizliği ve sosyal parçalanma olarak yansıması gibi sonuçlar doğuruyor.
Şehriban Kıraç/Cumhuriyet
YORUMLAR
Yorum Yap