AYM'den Mehmet Emin Karamehmet'e kötü haber
BDDK tarafından el konulmadan önce Pamukbank'ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Karamehmet, el konulma süreci sonrasındaki yargılama dönemini AYM'ye taşıdı. Yüce Mahkeme başvuruyu oy birliği ile reddetti
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Anayasa Mahkemesi, Pamukbank davasında Mehmet Emin Karamehmet’in hak ihlali başvurusunu reddetti. Yüksek Mahkeme, Pamukbank’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Karamehmet’in ve bankanın üst yönetiminin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını açıkça dayanaktan yoksun buldu.
BDDK tarafından el konulmadan önce Pamukbank’ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Mehmet Emin Karamehmet, Yönetim Kurulu Üyesi Osman Berkmen ve Genel Müdürü Orhan Emirdağ, el konulma süreci sonrasında yaşanan yargılama dönemini Anayasa Mahkemesi’nin gündemine taşıdı.
Başvurucular, suçların ve cezaların kanuniliği, çelişmeli yargılama, silahların eşitliği, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma haklarının ihlal edildiği savlarıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Söz konusu başvuruyu değerlendiren Yüksek Mahkeme ise başvurucuların tüm ihlal iddialarını açıkça dayanaktan yoksun bularak, hak ihlali saymadı.
CEZALANDIRMA KANUNUN SUÇ SAYDIĞI BİR FİİLDEN DOLAYI
Oybirliğiyle alınan kararın gerekçesinde, bankaya BDDK tarafından el konulması ve yargılama sürecine de yer verilerek, başvurucuların mahkumiyetlerine neden olan kredilerin 4389 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 23 Haziran 1999 tarihinden önceki dönemde verildiği ve paranın bankadan çıkış tarihi yerine kredilerin temdit edildiği tarihin esas alındığı, suçun işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olmayan bir kanuna göre cezalandırıldıkları iddiasında bulundukları anımsatıldı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun başvurucuların iddialarını değerlendirdiğine ve açıldığı tarihte hukuka uygun olarak verilen bir kredinin sonradan hukuka aykırı bir temdit ile ödenmeyecek hâle getirilmesi durumunda diğer koşulları da varsa zimmet suçunun temdit tarihinde oluşacağına karar verdiğine dikkat çekilen gerekçede, “Belirtilen tarihte 4389 sayılı Kanun’un 22. maddesi yürürlükte bulunduğundan başvurucuların işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saydığı bir fiilden dolayı cezalandırıldığı ve aleyhe kanunun geçmişe uygulanması yasağına aykırı bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak söz konusu ilkeye yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır” denildi.
DAYANAKTAN YOKSUN
Mahkeme, bilirkişi raporlarının yeterli olup olmadığına ve yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediğine ilişkin yapılan değerlendirmelerin açıkça keyfîlik ve bariz takdir hatası taşımadığına, başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin imkânlardan mahrum bırakılmadığına, yargılamanın bütünlüğü içinde bir ihlalin olmadığına dikkat çekerek, çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edilmediğini belirtti.
FETÖ İDDİASI TEMELLENDİRİLEMEDİ
Başvurucular, yargılamayı gerçekleştiren hâkimlerden biri ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunda aleyhe oy kullanan üyelerin Fetullahçı Terör Örgütüne (FETÖ) üye oldukları iddiasıyla açığa alınıp gözaltına alındığı, bu durumun bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını zedelediği iddiasını da Yüksek Mahkemenin gündemine taşıdı. Anayasa Mahkemesi ise gerekçeli kararda, yargılamayı yapan mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ya da başvuruculara isnat edilen ve derece mahkemesince sabit görülen fiillerin, bu fiillere dayanılarak yapılan işlemlerin sıhhatini etkilediğine ilişkin somut ve hukuken kabul edilebilir herhangi bir açıklama yapılmadığına dikkat çekti. Başvurucuların, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmediğinin vurgulandığı gerekçede, söz konusu iddianın temellendirilemediği belirtildi.
Başvurucuların, yargılama süreçlerinde uzman görüşleri ve tanık beyanlarının değerlendirilmediği, TMSF’nin katılma talebinden vazgeçmiş olmasının dikkate alınmadığı ve adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının da değerlendirildiği gerekçede, “İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir. Bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale iddiası içermeyen, yargılama sonucunda verilen kararın hukuka aykırı olduğuna ilişkin bu şikâyetler kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir” denildi.
Yeşim Eraslan/Finans Gündem
YORUMLAR
Yorum Yap