Siz George olsanız Türkiye’de yatırım yapar mıydınız?
10 milyon doların Türkiye’de borçlanma senedine yatırılmasına ön ayak olan fon yöneticisinin başından aşağı kaynar sular döküldü sanki.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Alaattin Aktaş'ın Dümnya Gazetesi'ndeki köşe yazısından alıntı
-Faizin artmasını hiç istemeyecek olanlar, elinde borçlanma senedi bulunan yatırımcılardır. Dün faiz yüzde 15 düzeyindeyken 87 liraya alınan bir kağıdın fiyatı faiz yüzde 19'a çıkınca bugün bir anda 84 liraya geriler.
- Bu fiyat-faiz mekanizması yabancıyı bir de kur yönünden vurabilir. Kur, faizden daha yüksek oranda arttığı takdirde ortada faiz getirisi kalmaz, anaparadan bile yemek bile söz konusu olabilir.
Londra’daki bir fonun yöneticileri toplantı halinde... 2020'nin son günleri. Ellerindeki yüklü tutarda fonu 2021'de hangi ülkelerde değerlendirmeleri gerektiğini konuşuyorlar. Üstünde durulan ülkelerin biri de Türkiye. Daha önce İstanbul'da çalışmış olan bir fon yöneticisi Türkiye ile ilgili bir not hazırlamış ve sunum yapıyor:
“Türk hükümeti kasım ayı başında radikal bir karar aldı. Merkez Bankası’nın başına eski Maliye Bakanı getirildi. Sıkı para politikası uygulamaya başladılar. Daha önce de bunu lafta çok uygulamışlardı ama siyaseten bu politikaya pek sıcak bakmadıklarını biliyoruz. Ama bu sefer işi ciddi tutacak gibi görünüyorlar, çünkü enflasyonla başka türlü mücadele edilemeyeceğini anladılar. Yeni başkanın ilk işi faizde sadeleşmeye dönmek oldu ve faizi de artırdı. Türkiye şu an dünyanın en yüksek faiz uygulayan ülkelerinden biri. Türk parası da değer kazanıyor. Bu yüksek faizi kaçırmayalım derim. Hem elimizi çabuk tutmalıyız, şu sıralarda dolar 7.5 lira dolayında. Kur daha da düşebilir, o zaman girerken bir anlamda zarar ederiz. Ben, faizi yüzde 15-16 dolayında bulunan iç borçlanma senetlerine yatırım yapılmasını öneriyorum.”
Konuşup tartıştılar ve sonunda Türkiye deneyimi de olan fon yöneticisini dinlemeye karar vererek 2021’in yatırım yapılacak ülkeleri arasına Türkiye’yi de aldılar.
Londra merkezli fon başlangıç olarak Türk hazinesinin iç borçlanma senetlerine 10 milyon dolar yatırmaya karar verdi.
10 milyon dolar 7.5 liradan TL’ye çevrildi ve bu paranın karşılığı olan 75 milyon lirayla yüzde 15 faizli iç borçlanma senedi alındı. 100 lira nominal bedelli kağıda yüzde 15 iskonto ile 87 lira ödendi. Bir aşama geride kalmıştı.
Bu fon Türkiye’ye ilk kez girdiği için gelişmeleri ara ara merakla takip ediyorlardı. Türkiye’de döviz kuru oynaklığının sık yaşandığını zaten biliyorlar, özellikle bu yüzden kura odaklanıyorlardı.
Bir süre sonra dolar 7 liraya kadar gerilemişti. Yüzleri gülüyordu; öyle ya 75 milyon liraya hiç faiz kazanmamış olsalar bile dövize dönmek istediklerinde ellerine 10 milyon dolar değil 10.7 milyon dolar geçecekti. Yani birkaç ay içinde adeta durduk yerde yüzde 7 para kazanmışlardı bile. İnanılır gibi değildi. Birkaç ayda yüzde 7! Üstelik faiz geliri de vardı, daha ne isteyeceklerdi. Türkiye’de çalışan arkadaşlarını dinlemekle ne iyi ettiklerini düşünüyorlardı.
Türkiye’ye daha fazla yatırım bile yapabilirlerdi artık. “Keşke” diyorlardı, “Keşke kur yüksekken daha fazla yatırım yapsaydık, daha fazla kar ederdik”...
Mart ayı ortasına kadar her şey iyi gitmişti. Ama başlarına gelecek sürprizden haberleri yoktu.
“Başkan görevden mi alındı!”
Daha önce İstanbul’da çalışmış olan fon yöneticisi bir cumartesi sabahı Londra için erken sayılabilecek bir saatte telefona uyandı. Türkiye’den bir dostu arıyordu.
“Haber vereyim dedim, Merkez Bankası Başkanı görevden alındı, burası kaynıyor.”
Bir an rüya mı görüyorum diye düşündü.
“Bir daha söyle, ne oldu dedin!”
“Eski Maliye Bakanı vardı ya hani, Merkez Bankası Başkanı olmuştu, o görevden alındı.”
10 milyon doların Türkiye’de borçlanma senedine yatırılmasına ön ayak olan fon yöneticisinin başından aşağı kaynar sular döküldü sanki.
“Gelişmelerden beni haberdar et lütfen” diye kekeleyip telefonu kapattı.
Neler olacağını gayet iyi biliyordu.
Demek ki sıkı para politikasının ömrü dört ay olmuştu. Şimdi faiz hızla yükselecek, kendilerinin yüzde 15 faizle iskontolu olarak 87 liraya aldıkları kağıdın fiyatı düşecekti. Bu yetmezmiş gibi kur tırmanacak ve belki de alacakları faizi silip süpürecek boyuta ulaşacaktı.
“Ben bunları fon yönetimine nasıl izah ederim” diye kara kara düşünmeye başladı. Fonu yanlış yatırıma sürüklemekten dolayı bir de işinden olmak vardı. Kabus gibi bir hafta sonu onu bekliyordu.
FAİZ ARTINCA KİM KAZANIR, KİM KAYBEDER?
Anlamak istemeyenler için söyleyecek sözümüz yok. Ama bilmeyenlere bir kez daha anlatalım. Bizim yaptığımız hesabı bir hesap makinesi alarak siz de tekrarlayabilirsiniz.
Hazinenin çıkardığı yüzde 15 faizli ve iskontolu bir kağıt 100 lira nominal bedelle ve bu faiz kadar iskonto edilerek satılır. Vade sonunda ödenecek 100 liranın içinde faiz de vardır. Yani 100 liralık kağıdın satış fiyatı (100/1,15=87) 87 liradır. Yerli ya da yabancı bir fon veya bir şahıs bir yıl sonra Hazineye 100 liraya satacağı kağıdı 87 liraya alır.
Geçen hafta olduğu gibi bir gece yarısı operasyonuyla faizin bir anda tırmanmasına yol açılırsa, ki yine öyle oldu ve yüzde 15 düzeyindeki faiz yüzde 19’a yükseldi, bu sefer örneğin geçen cuma 87 lira olan kağıdın fiyatı bir anda düşer. Fiyat artık (100/1,19=84) 84 liradır. Cuma günü 87 liraya aldığınız kağıdın fiyatı pazartesi günü 84 liraya düşmüştür. Bu işlemin milyarlarca lirayla yapıldığını düşünün, oradaki 3 lira büyük paradır.
Bir; demek ki neymiş, faiz artışı elinde kağıt bulunanların işine gelmez, tam tersine onların zarara uğramasına yol açarmış. Ve yine demek ki elinde kağıt bulunduranlara faiz lobisi demenin hiç mi hiç anlamı yokmuş.
İki; faiz lobisi denilen kesime hizmet etmenin yegane yolu kuru ve faizi aynı anda yükseltmekten geçiyormuş. İşte bir varsayım olarak örnek verdiğimiz Londra’daki fon 7.50’lik dolar kurundan değil de örneğin 8’den girerse aynı dövizle daha çok TL elde eder. Yine faiz yüzde 15 düzeyindeyken 100 lira nominal bedelli bir kağıda 87 lira öderken, faiz yüzde 19’a çıkmışsa bu sefer aynı değerdeki kağıdı 84 liradan alır.
Şimdi düşünelim; faiz lobisine hizmet nasıl oluyormuş!
Dünya
YORUMLAR
Yorum Yap