Hüsnü Özyeğin: Fikir ve azim paradan önemlidir

Forbes’un ‘En Zengin Türkler’ listesinde yer alan Hüsnü Özyeğin’in hikayesi İzmir’de orta halli bir ailenin evinde başlıyor…

  • | Son Güncelleme:
  • | Patronlar TV

Türkiye’nin önde gelen iş insanlarından FİBA Grubu kurucusu ve onursal başkanı Hüsnü Özyeğin ile “Hey gidi yıllar” dedik… Özyeğin, hayatını “Ben 1 Ocak doğumluyum. Günlerden pazartesiymiş. Saat de sabah dokuzmuş… Tam mesai başlangıcına denk düşen bu tesadüf bana bir misyon gibi olmuş: Hayat boyu çalışmak için doğmak!” diye özetliyor...

İsmi neredeyse her yıl Forbes’un ‘En Zengin Türkler’ listesinde yer alan Hüsnü Özyeğin’in hikayesi İzmir’de orta halli bir ailenin evinde başlıyor… Babası Cavit Bey, İstanbul Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren bir doktor. Hüsnü Bey, ailenin ikinci çocuğu olarak 1944 yılının 1 Ocak günü, 09:00’da dünyaya geliyor. Doğum tarihinin mesai başlangıcına denk düşmesini, “Ben hayat boyu çalışma misyonuyla doğmuşum!” diye değerlendiriyor! Henüz dört yaşındayken aile İtalya’ya taşınıyor çünkü baba Cavit Bey, tek kelime İtalyanca bilmemesine rağmen ihtisas eğitimini orada tamamlamak istiyor. Özyeğin, Roma’da geçen iki yılı şöyle anlatıyor: “İtalya, İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük hasar alan, kıtlık ve karaborsa ile boğuşan bir ülkeydi. Bizim imkânlarımız da sınırlı olduğundan, tek göz evde babamın nasıl bir disiplinle çalıştığını, annemin idareciliği sayesinde nasıl geçinebildiğimizi hiç unutmadım”

SENE 1950: Roma günleri… Anne Dilnihat Hanım, baba Cavit Bey, Hüsnü ve Dilek..
“Ablam ve ben, bize güvenen, doğru yönlendirmeye gayret eden ve hep cesaretlendiren bir ailenin çocukları olarak hayata başladık…”

‘HİÇBİR ANIM BOŞ GEÇMEDİ’

#reklam#

Aile, 1950’de İzmir’e dönüyor. Kalabalık bir ortamda büyüyen Özyeğin, “Çok haşarı bir çocukmuşum!” diyerek devam ediyor: “Babam eve geç geldiğim için çok sık kızar ama notlarımın pekiyi olduğunu görüp şaşırırdı. Hiçbir anı boş geçirmezdim. Eve dönüşte zile bastığımda kapı açılana kadar merdivende oturup ödevlerimi yapmaya başlıyordum. Sonra soluğu sokakta alıyordum. Şu an bir çocuk hiç arkadaşlık kurmadan saatlerce oynayabilir. Bizse oyun için etrafımızda biri olmasına, yaratıcılığımızı konuşturmaya mecburduk.”

Özyeğin, ticarete de erken yaşta atılmış: “Dedem Hüsnü Bey’in mağazasında hanutçuluk yapıyordum; dükkan önünde dolaşıp müşterileri içeri davet ediyor, kumaşlar bilgiler veriyor, limonata, ayran ikram ediyordum. Yıllar sonra, o günlerde dedemin verdiği 10 lira aylığın 5 lirasını aslında annemin verdiğini öğrendim. Dedem Hüsnü Bey tutumlu bir tüccardı ve hizmetlerime gerçek değerinin üzerinde bir ödeme yapmamıştı!”

‘HER TAŞIN ALTINDAYDIM!’

Aile, emek kadar eğitime de önem veriyordu. Hüsnü Bey, ablası Dilek’in ilkokul arkadaşının okuduğu Robert Kolej’i kafasına koymuştu. Sınavı kazandı. 10 yaşında evden ayrıldı. Devam ediyor: “

Babam, ablam ve benim hesabıma her ay 25 lira yatırıyordu. Sünnet takılarım dahi bu hesapta birikiyordu. Bu paradan sadece anneme bir çamaşır makinesi aldım. Artan 1500 lira Robert Kolej’de eğitimime harcandı. Kolejde eğitim dışı diğer aktivitelere de çok önem veriliyordu. Ben de 14 yaşından itibaren Fenerbahçe yıldız ve genç takımlarında basketbol oynadım.

Lise takımıyla Fenerbahçe Stadı’nda iki futbol maçına çıktım. Tiyatro kulübünde oyunlarda rol aldım. Her sosyal etkinliğin içine dalmıştım, okulda hangi taşı kaldırsanız altından ben çıkıyordum. Robert Kolej’in 100. yılında Talebe Birliği Başkanlığı’nı yürütüyordum. Bu dönem bana en çok özgüven verdi. Mehmet Emin Karamehmet, Vural Akışık, Muammer Ünlüer gibi daha sonra iş hayatında kader birliği yapacağım birçok arkadaşımla da burada tanıştım.”

60’lı yılların başları

#reklam#

“Robert Kolej’deki eğitim dışı aktiviteler öğrencileri hem sosyal olarak geliştiriyor hem de adil bir rekabet duygusu oluşturuyordu. Ben bunun benim girişimci yanımı çok beslediğine inanıyorum. Bugün de Özyeğin Üniversitesi’nde akademik altyapı kadar önem verdiğim konulardan biri, ders dışı sportif ve sosyal aktiviteler.”

‘NEW YORK NEFESİMİ KESTİ’

Lise eğitimi sonrası içinse tıpkı sınıf arkadaşları gibi kafasında tek yer vardı: Amerika... Özyeğin, “Gitmeyi o kadar çok istiyordum ki burada üniversite sınavlarına dahi girmedim. Amerika’da bir üniversiteye giremezsem B planım yoktu” diyor:

“Üniversitelere kabul aldım ama bir türlü burs bulamadım. Burssuz bir eğitimi karşılayacak imkânımız yoktu. Sonunda matematik hocamın tavsiyesi ile bir yıllık burs vermeyi kabul eden Oregon State Üniversitesi’ne kayıt yaptırdım.

Ders dönemi başlamadan özel bir ‘yaşam deneyimi programı’yla bir ailenin yanına yerleşip ‘Amerikan hayat tarzı’nı öğrenmeye çalıştım. 17 yaşımda, New York’a vardığımda nefesimin kesildiğini hatırlıyorum...

İlk kez yüz katlı binalar görüyordum! O yıllarda İstanbul’un en büyük binası on katlıydı.”

1963 yılında Robert Kolej’den mezuniyetinden… Yanındaki isim kendisine referans mektubu yazarak bursla üniversite bulmasını sağlayan matematik hocası Grady Hobson…

‘HEM OKUDUM HEM ÇALIŞTIM’

Amerika’ya ulaşmıştı ama maddi sınırlamalar devam ediyordu. Hüsnü Bey anlatıyor: “Amerika’ya giderken babam bana bin dolar vermişti. Seyahat masrafları, kayıt ücreti derken üniversiteye başladığımda elimde 100 dolar kalmıştı. Tutumlu olmak tercih değil mecburiyetti. Harcadığım her doları defterime yazıyordum. Oregon’da ilk yıl yaz döneminde gündüzleri belediyede kadastro stajyerliği, akşamları bir balıkrestoranında komilik yaptım. Hafta sonları da garson olarak çalışmaya başladım. ABD’de garsonlar bahşişten kazanırlar. Bu da müşterilerle iyi ilişki kurmanızı zorunlu kılar. İdare-i maslahatın bir sanat olduğunu orada öğrendim. Oregon’daki üçüncü yılımda üniversitenin başkan yardımcılığına, dördüncü senemde Talebe Birliği Başkanlığı’na seçildim. Başkan olarak bir ofisim, iki sekreterim ve ayda 100 dolar da maaşım vardı!”

SENE 1966: Bobby Kennedy ile...

#reklam#

Hüsnü Özyeğin, Oregon Üniversitesi’nde Talebe Birliği Başkanlığını yürüttüğü 1966 yılında kampüse konuşmacılar davet ediyordu.

Kennedy kabinesinde Adalet Bakanı olan Bobby Kennedy’yi de bir gün kampüste misafir etti ve bütün günü Kennedy ile geçirdi.

Üstü açık bir Cadillac ile Corvallis kasabasını turladı. Özyeğin: “Kennedy, Corvallis’te vatandaşları eliyle selamlarken, ben de havaya girmiş, vatandaşlara el selamı yapıyordum!”

‘ABD’DEN 50 BİN DOLARLA DÖNDÜM’

Bu sürecin sonunda başarılı olacağı alanın ‘insanlarla iletişim kurabileceği bir iş’ olduğuna karar verdi. Mühendis olarak başladığı eğitimini Harvard’da ‘iş idarecisi’ ve ‘iktisatçı’ olarak tamamladı. Harvard’daki okul ücreti için yine bir yandan çalışması gerekti. Hüsnü Bey bu dönemi şöyle anlatıyor:

“İlk yıl kafeteryada yarı-zamanlı işe başladım. Birinci sene sonunda kantin ihaleyle verilecekti. Okul yönetimine öyle detaylı bir rapor sundum ki kantin işletmeciliğini kazandım. Hemen bir portatif pizza makinesi satın aldım.

Pizzanın yapımı çok kolaydı. Satış fiyatı, maliyetinin üç katıydı. Önceki işletmeci üç kişi çalıştırıyordu, ben bir kişi ile devam ettim. Dokuz ayın sonunda cebimde tam 8 bin 200 dolar net kâr vardı. Okulu bitirdiğim cuma günü eşyalarımı topladım, pazartesi sabahı danışmanlık şirketi Arthur D. Little’da yeni işime başladım.

Profesyonel hayata başladıktan sonra da hiç tatil yapmadım. Paramın değerini bildim, tasarrufa riayet ettim. Ülkeden sadece iki diplomayla değil, cebimde tam 50 bin dolarlık bir birikimle ayrıldım.” 

Eşi Aysen Hanım ile 46 yıllık hayat arkadaşlığı...

32 YAŞINDA GENEL MÜDÜRLÜK

#reklam#

Peki 1973 senesinde Türkiye’ye döndüğünde onu nasıl bir ortam bekliyordu? Anlatıyor:

“Burada işler başka türlü ilerliyordu. Türkiye’nin önde gelen üç iş insanı Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı ve İTO Başkanı Behçet Osmanağaoğlu’na mektup yazıp, doğrudan randevu istedim.

Bankacılık serüvenim Mehmet Emin Karamehmet’le kolejden mezun olmamızdan 12 yıl sonra tesadüfen karşılaşmamızla başladı. Amerika’dan dönüşümün beşinci ayında kendimi Pamukbank’ın yönetim kurulu üyesi olarak buldum.”

Hüsnü Özyeğin, 1977’de, 32 yaşındayken Pamukbank’a genel müdür oldu. 1984’te yine Karamehmet’e ait Yapı Kredi Bankası’nın genel müdürlüğüne geçti. Kendi acaba bir kurumuna bu kadar genç yaşta birini genel müdür olarak atar mıydı? Bu soruyu “Diğer banka genel müdürlerinin en genci 55 yaşındaydı. Pamukbank’ın verdiği karar Türk bankacılığında bir devrimdi!” diye cevaplıyor:

“Her konuda çok cesur adımlar attık. Bankanın üst yönetiminde Robert Kolej, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ekolü oluşturduk. O güne kadar bankacılığı pek bilmeyen parlak bir kuşağı sektöre kazandırdık. Demek ki bu yaşta bir insan bu işleri yapar. Bankacılık çok yıpratıcı bir meslek. O yüzden genç yapılmalı.”

‘FİKİR VE AZİM PARADAN ÖNEMLİDİR’

Genç yaştaki genel müdürlük görevlerinden sonra 1987 yılında kendi bankası Finansbank’ı kuran Özyeğin, “Kuruluşta elimdeki her şeyi sattım. Bu sayede çoğunluk hissesi hep bende oldu. 19 yıl sonra Finansbank’ı sattığımda Türkiye’nin en büyük yabancı yatırımı gerçekleştirilmişti. Fikir ve azim, paradan her zaman daha önemli. İyi bir fikir, doğru bir çalışmayla mutlaka sermaye bulur.”

‘MEZUN OLUR OLMAZ KENDİ İŞİNİZİ KURMAYIN’

#reklam#

Hüsnü Bey’e göre iyi bir girişimcide hangi özellikler olmalıdır? Yanıtı: “Bazı insanlar, sosyal, girişken ve özgüven sahibi olmak gibi doğuştan gelen özellikleriyle girişimciliğe yatkın olabilirler ama girişimcilik öğrenilebilir bir özellik. Bir de gençlerin, mezun olur olmaz kendi işlerini kurmak yerine bir kurumsal yapıyı tecrübe etmeleri daha iyi olur. Kurumsal yapıların hatalar karşısındaki dayanıklılığı daha yüksektir. Bu hatalardan ders alan kişi kendi girişimlerinde aynı hataları tekrarlamayacaktır.”

İYİ EĞİTİM ŞART

Peki bugünün dünyasında kendininki gibi ‘başarı öyküsü’ yaratmak halen mümkün mü? Özyeğin, bunun için en önemli ihtiyacın ‘iyi eğitim’ olduğunu söylüyor: “Gençler uluslararası deneyimi erken yaşta elde etmeliler. Çünkü başka ülkelerdeki gençlerle de rekabet etmek zorundalar. Türkiye’de eğitimin her aşamasının çok daha iyi olması gerekiyor. Özyeğin Üniversitesi’ni kurduğumdan beri lise mezunlarının ve üniversiteye giren öğrencilerin kalitesini daha yakından izliyor, fırsat verildiği takdirde insanların eğitimde ne kadar hızlı ilerlediklerini çok net görüyorum.”

“Dedem Hüsnü Bey tutumlu bir tüccardı ve hizmetlerime gerçek değerinin üzerinde bir ödeme yapmamıştı. Ben de çocuklarım Murat ve Ayşecan’ı büyütürken onların, işyerlerinde patronun çocukları gibi hissetmelerini istemedim. Erken yaştan itibaren yaz tatillerini şirketlerimizde çalışarak geçirdiler ve diğer tüm çalışanlarımızla eşit muamele gördüler. İşyerlerinde hak ettikleri itibarı, emek vererek kazandılar.”

GENÇLERE TAVSİYELERİ..

#reklam#

1. Hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin.

2. Hayat bir maratondur. Zaman zaman düşüp kalkacaksınız. Kısa değil uzun dönemli başarılara ulaşmaya çalışın.

3. Başarısızlıklarınızı gizlemeyin, onları arkadaşlarınız ve büyüklerinizle paylaşın.

4. Derslerde başarılı olmak hayatta başarılı olmak değildir. Hayattaki sürdürülebilir başarıyı, genç yaşta edineceğiniz farklı alanlardaki tecrübelerinizin getireceğini unutmayın.

5. İnsana ve topluma duyarlı olun, sadece kendi hayatınızı değil çevrenizi, hatta dünyayı değiştirmek için heyecanınızı, bilgi ve becerilerinizi sonuna kadar kullanın. 

Zeynep Bilgehan/Hürriyet

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yapılmamış.İlk yorum yapan sen ol...

Yorum Yap

Bu Alan Boş Bırakılamaz
Bu Alan Boş Bırakılamaz
Yorum Yapma Şartlarını Kabul Etmediniz