Recep Erçin yazdı: Ekonomide son kale düşmek üzere
İşd ünyasının nabzını yakından tutan M. Reçep Erçin şirket borçları sorununa değişik bir bakış açısı getirdi.
- | Son Güncelleme:
- | Patronlar TV
Aydınlık yazarı Erçin, “Türkiye aşırı borçlanma ile yarattığı suni refahın bedelini üretim gücünü yabancı tekellere kaptırarak ödeyecek” diyor.
“Son kale düşmek üzere” başlıklı analizinde Türkiye’nin ekonomik gelişimine ışık tutan Erçin, ayrıca Türk şirketlerinin yabancıların eline düşmesinin risklerini de sıraladı:
Buna bir nevi diyet ödemek de diyebiliriz. Ekonomistlerle sohbetlerimizde dile getirilen bu teori, “Tüpraş bile satılır”a kadar varıyor. Bu sonuca nasıl ulaştık? Reel sektörün kaldırabileceğinden fazla borç yükü altına sokulması tesadüf değildi. Ülkenin verili eğitim yapısı ele alındığında gelişmiş ekonomilerin üstün teknolojili sanayisiyle rekabet etmesi beklenemezdi. Sayılı şirketler dışında yeni çağın gereği olan teknolojik atılım gerçekleştirilemedi. Türkiye, bol paranın hüküm sürdüğü 2010’lar sonrası dönemde tercihini üretimden değil, tüketim, inşaat ve borçlanmadan yana kullandı. Kamunun dış borç yükü sabit tutularak (Kemal Derviş çıpası – IMF direktifi) özel kesimin sorumsuzca borçlanmasına müsaade edildi.
Artık iş o raddeye vardı ki, üretim ve ihracatla bu borçların döndürülmesi imkan sınırlarını zorluyor. Ya yabancı ortaklıklar ya da tamamen satın almalar söz konusu olacak. Türk sanayisi adım adım el değiştirecek. İktidarın da gelecek yabancı sermayeye belki bilinçli, belki bilinçsiz bir “çöpsüz üzüm” bırakma niyetini, Yeni Ekonomi Programından okuyabiliyoruz. Şimdilik rafa kalkmış olsa da Tarımda Milli Birlik ve Gümrük Birliği’nin kapsamının genişletilmesi hizmetler ve tarım sektörümüzü tamamiyle çokuluslulaştırma planının taşları. Anlatalım…
Bilmem tehlikenin farkında mısınız?
Ama halihazırda TÜİK’in 2015 yılı araştırmasına göre, üretim değerine göre; 2015 Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistiklerinin tamsayım kapsamındaki girişimlerde yabancı kontrol oranı yüzde 14.1 düzeyinde. 2015 sonrasına ilişkin bir veri bulunmuyor. İmalat sanayindeki alt sektörlere bakıldığında en yüksek yabancı kontrol oranı yüzde 84.7 ile “Tütün ürünleri imalatı” sektörüne ait. İkinci sırada yüzde 44.8 ile “Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler imalatı”, üçüncü sırada yüzde 39.5 ile “Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı” sektörü yer alıyor. Son dönemde ise Beymen’in tamamının Katarlılarca satın alınması ve Betek Boya’nın (Filli Boya) Japonlara satılması dikkat çekti. İş dünyasından edindiğimiz bilgilere göre Çin sermayesi de Türk firmalarla yakından ilgileniyor şu son dönemde.
Yeni mekanizma yolda
Hazine dış borç istatistiklerine göre, 2001 yılı başında 49.2 milyar dolar olan kamunun brüt dış borcu 2018 sonunda 140.5 milyar dolara çıktı. Özel sektörün 52.8 milyar dolar olan borcu da 298.4 milyar dolara yükseldi. Reel sektörün döviz borcu 222 milyar dolar düzeyinde. 2001 başında toplam brüt borçların milli gelire oranı yüzde 43.3 düzeyindeyken 2018 sonunda bu oran yüzde 56.7’ye yükseldi. Kurdaki her bir kuruşluk yükseliş özellikle döviz geliri kısıtlı firmalar üzerine büyük yük bindiriyor. Mehmet Şimşek döneminde döviz geliri olmayan reel sektör firmalarının dış borçlanmalarına sınır getirilmesi ve borçlanmanın yakından izlenmesi konusunda Merkez Bankası eliyle bir mekaniza geliştiriliyordu. Sonuçlarından haberdar değiliz.
Yabancı gelir ama çöpsüz üzüm ister!
Çöpsüz üzüm kısmına gelirsek. Türk reel sektörü büyük ölçüde çok uluslu yapıya bürünecek bürünmesine ama istihdam piyasasının esnekleştirilmesi gerekiyor! İşte o da 31 Mart 2019 seçimleri sonrası Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albrayrak’ın açıkladığı “yol haritasında” gizli. Kıdem tazminatı fona devredilecek. Zorunlu BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) ile harman edilecek vs. Oysa hem işçi sınıfı hem de büyük sermaye kıdemin fona devrine karşı çıkıyor. (İşçi ve işveren sendikalarının açıklamalarına bakılabilir.) Ancak işveren kesimi kıdemin fona devrine karşı çıkarken, işgücü piyasasında esneklik talebini öne sürüyor ve zaten kıdemin ortadan tamamen kalkacağı bir sistemi dayatıyor. Şimdilerde 350 dolara kadar düşen aylık asgari ücret dikkate alındığında Türk emek gücü oldukça ucuz. Bununla birlikte hangi sistem hayata geçerse geçsin kıdemin olmadığı bir işgücü piyasası bazıları için, “yatırım ortamının iyileştirilmesi” anlamında köklü bir reform.
İŞÇİNİN FONU BATIKLARA YEM Mİ OLACAK?
Bitirirken not edelim: Reel sektöre borç temin eden kesim bankacılık sektörü ki yabancı hakimiyetinde. Borçlanma aracı olarak kullanılacağı artık iyice açığa çıkan Türkiye Varlık Fonu marifetiyle kamu bankaları da topun ağzında bulunuyor. Türkiye'ye zamanında borç verenler itfa dönemini açtılar. Bankaların borç çevrimleri geçen yılki kur şokundan beri yüzde 100'lerin altında. Özel sektör ise dış borç çevrimlerini halen genişletiyor. Kamu son dönemde iç borçlanmaya ağırlık verdi. Bazılarınız için komplo teorisi gibi gelecek olsa da; Albayrak'ın yol haritasında öngörülen, enerji ve gayrimenkul batıklarının hisse takası yoluyla yerli ve yabancı fonlara satılmasının ardında ne var? Daha önce işsizlik fonu marifetiyle kamu bankalarına kaynak sağlanması gibi iki sektörün batıkları kıdem ve BES fonuna mı satın aldırılacak? Böylece kılçıksız balık tavada hazır yemeğe sunulacak!
YORUMLAR
Yorum Yap